Meltem Oral
Gerçek Marksist gelenekteki devrimci önderler hakkında yazılan birçok biyografi, makale, inceleme var. Sınıf mücadelesine yaptıkları teorik katkılar hala harekete yön veren koca bir sosyalist külliyatı oluştururken devrime adadıkları yaşamları da incelenmeye değer deneylerle dolu öyküler. Devrim koşullarında işçi sınıfına önderlik eden devrimcilerin bir kısmının hem özyaşamları hem de teorik katkıları ise uzun bir süre stalinizmin çarpıttığı tarihin tozlu raflarında saklı kaldı. Rosa Luksemburg da kendinden sonra gelen kuşaklar tarafından geç fark edilen devrimcilerden biri. Hakkında Türkçe’ye çevrilmiş eserlerin azlığında Türkiye solunun stalinist gelenekten besleniyor olmasının rolü büyük.
Peter Nettl tarafından kaleme alınan Rosa Luxemburg biyografisi büyük düşünür hakkında bilgi edinilebilecek en kapsamlı kaynaklardan biri. Nettl 1968’de bir uçak kazasında ölmeden iki yıl önce basılan iki ciltlik kitabın, Everest yayınlarından çıkan 700 sayfalık tek ciltli baskısına ulaşmak mümkün. Nettl Rosa’nın öyküsünü doğum yılı olan 1871’in on yıl öncesinden başlatır. Militan Rosa’nın 1860’ların Polonya’sında nasıl bir siyasi atmosferde dünyaya geldiğini, o dönemin devrimci hareketinin onun politik yaşama katılmasında nasıl bir etkisi olduğunu kavratmak için okudukça gözünüzde canlandırabileceğiniz bir sahne yaratıyor. Biyografi, küçük yaşta devlete kafa tutan bu militanın devrime olan tutkusu, aşkı ve yoldaşı Leo Jogiches’e aynı tutkuyla bağlılığı, yoldaşlarıyla hayatın her alanında dayanışmayla geçen kişisel yaşamı hakkında birçok ayrıntıya yer veriyor. Yeteneklerinin farkında olarak sahip olduğu politik iddiasını, hırsını, marksizmin babası ilan edilen teorisyenleri peygamber ilan etmeden yaptığı eleştiri, polemiklerinde görebilirsiniz.
Nettl, Rosa Luxemburg’un marksizmin Marks’tan sonraki en büyük beyni olduğunu söylerken, sahip olduğu konumun sosyalist hareket tarafından sahiplenişinin oldukça çeşitli olduğunu belirtir. Trajik ölümü, Alman Komünist Partisi’nin kurucularından biri olması veya Lenin’e kafa tutarak girdiği tartışmalar bunlardan bazıları. Marks’ın Kapital’ini kutsal kitap olarak değil, geliştirilmeye açık, yol gösterici bir kaynak olarak gören ve sermaye birikimi üzerine yaptığı tahlillerle Marksist ekonomiye önemli katkı sunan birisiydi. Rosa Luxemburg’un kitlelere duyduğu güven, reformizme ve milliyetçiliği karşı yürüttüğü kararlı mücadele günümüzdeki tartışmaları anlamlandırabilmek için de ilgi duyulmayı hak ediyor.
Polonya’daki illegal bir örgütte başlayan ardından hayatının çoğunluğunda Alman Sosyal Demokrat Partisi’nde devam eden ve onunla aynı trajik ölümü paylaşan yoldaşı Karl Liebknecht’le kurduğu Spartakist Birlik’te sona eren örgütlü yaşamının ayrıntılarını okurken arka planda, 1900’lerin başından itibaren Almanya’daki sınıf hareketi konusunda önemli bilgiler edinebilirsiniz. Nettl, politik tartışmaların, polemiklerin cereyan ettiği keskin dönemeçlerin havasını yansıtmakta oldukça başarılı. Luxemburg’un hayatını öğrenirken Alman Devrimi’nin yenilgisini, Rosa ve yoldaşlarının katledilişinin sosyalist harekete kaybettirdiklerini, kaybedişin bedelinin Nazizim olduğu süreci de öğreniyorsunuz.
Eserin arka kapağında, Rosa Luxemburg’un katledilmeden önce yazdığı son yazısından yapılan alıntı cesaretini ve devrime olan tutkusunu özetliyor; “ Berlin’de düzen hüküm sürüyor. Sizi budala çakallar! Sizin ‘düzen’iniz kumdan inşa edilmiştir. Yarın devrim bir kere daha ayağa kalkacak ve trompet sesleriyle haykıracaktır: Buradaydım, buradayım, hep burada olacağım!”
Rosa Luxemburg
Yazar: Peter Nettl,
Everest Yayınları,
700 sayfa