Roni Margulies
Türk solunun başlıca örgütleri Uzay Yolu dizisinin ilginç bir bölümünde oynuyor adeta.

En başta TKP, EMEP, ÖDP ve Halkevleri’nden oluşan dörtlü çete olmak üzere, hepsi her sabah bir önceki günü yeni baştan yaşıyor. Gün değişmiyor bir türlü. Yarın olmuyor.

Ve yaşadıkları gün, tam tarihini bilemiyorum, ama 1968 yılında bir gün. Ben diyeyim 13 Haziran, siz deyin 8 Temmuz.

Şöyle bir gün.

Devrim olmak üzere. Herkes buna inanıyor. Devrimciler de inanıyor, egemen sınıf da inanıyor.

Fransa’da 10 milyon işçi genel grev yapmış, Cumhurbaşkanı De Gaulle ülkeden kaçmış, Almanya’da konuşlanmış olan Fransız askerlerinin yanına sığınmış.

Avrupa’nın her yanında ve Amerika’da milyonlar değişim istiyor, milyonlar sokakta, milyonlar grevde.

Paris’ten Londra’ya, Prag’dan Saygon’a, bütün dünya yeni bir  çağın eşiğinde.

Aynı rüzgârlar Türkiye’de de esiyor. DİSK kitleselleşmeye başlamış, işçi sınıfı hareketli, şehirlerde grevler, köylerde toprak işgalleri oluyor.

Köylerine dönen üniversiteliler köylülerin bile her türlü görüşe açık olduğunu görüyor.

Türkiye İşçi Partisi açık açık sosyalizm propagandası yaparak seçimlerde 15 milletvekili çıkarmış.

Devlet gafil avlanmış, ne yapacağını bilemiyor.

Bir vursak devrilecek.

Kitleselleşmek için “Yaşasın sosyalizm!” diye bağırmak yeterli. Devleti devirmek için kararlılık ve kahramanlık yeterli.

Sosyalizm gündemde, sosyalizm yakın, ya yarın ya da, en geç, haftaya.

Böyle bir durumda, sınıf mücadelesinin bütün dünyada bu kadar keskin olduğu koşullarda, ince ince taktikler geliştirmeye gerek yok. Egemen sınıfın tüm kurumlarına vurmak gerek, bir vursak devrilecek.

Sosyalistler ne dese taraftar buluyor, sosyalistler ne yapsa ülkenin gündemini belirliyor. Uzun uzun düşünmeye gerek yok.

“Kahrolsun patron ve ağa düzeni, yaşasın sosyalizm!” Taktikler bundan ibaret, strateji bundan ibaret.

Tarihte böyle anlar vardır. Hiç kuşkum yok, bundan sonra da olacak.

Ama iki küçük sorun var.

Birincisi, böyle anlarda bile, “Yaşasın sosyalizm!” diye bağırmanın ötesinde taktik ve stratejilere ihtiyaç vardır. Örneğin, “kırsal bölgelerde silahlanıp kentleri ele geçireceğiz” şeklinde bir stratejin varsa, işçi sınıfıyla ilişkin kesilir, devlet eninde sonunda kendisini toparlar ve seni yok eder. Geniş kitleleri mücadeleye katan ve daha ileri gitmelerini sağlayan taktikler geliştiremezsen, kitleler eninde sonunda yorulur ve geri çekilir. Sen ortada tabak gibi kalıverirsin, devlet de seni kolayca toplar götürür. Tam da 1968 hareketinin başına geldiği gibi.

İkinci sorun da şu: Tarihte böyle anlar vardır ama, tarihin çoğunluğu böyle anlardan oluşmaz.

Tarihin çoğunluğunda egemen sınıfın görüşleri toplumda yaygın kabul görür. Egemen sınıfın kurumları geniş kitleler tarafından aşağı yukarı makul kurumlar olarak görülür. Mevcut düzen, tüm şikâyetlere rağmen, aşağı yukarı “mümkün olan tek düzen” olarak kabul edilir.

Böyle durumlarda, “Kahrolsun egemen sınıf ve tüm kurumları” diye bağırmak ve sadece bunu bağırmak yetersiz ve anlamsızdır. Kimse dinlemez çünkü.

Daha ince taktikler uygulamak gerekir. Bu kurumların kötü olduğunu ve değiştirilebileceğini geniş kitlelere gösteren ve kanıtlayan taktikler bulmak gerekir.

Egemen sınıfın gücünü ve kitleler gözündeki ikna ediciliğini kırmak için, egemen sınıfın içindeki çatlakları kullanmak için taktikler geliştirmek gerekir.

Dörtlü çete ise 1968’de yaşıyor. “Kahrolsun egemen sınıf, kahrolsun referandum, yaşasın sosyalizm! diye bağırıyor. Ve sadece bunu bağırıyor.

Kimse dinlemiyor.

Sonra da, dörtlü çete ‘hayır’ oyu veren CHP ve MHP seçmenini “sol” olarak ilan ediyor!

Vah vah! Kurtulamıyorlar bir türlü Uzay Yolu’ndan!


Dijital sayı 27 - 11 Mayıs 2021 (pdf)

Dijital sayı 26 - 27 Nisan 2021 (pdf)

Dijital sayı 25 - 6 Nisan 2021 (pdf)

Dijital sayı 24 - 23 Mart 2021 (pdf)

Dijital sayı 23 - 16 Mart 2021 (pdf)

Abone olun

Dostlarımız

Marksist.org

Marksizm 2013

dsip
















Su Hakkı Kampanyası