Ersin Tek
Hem burjuva ideologları hem de stalinistler, Marksizmi bir dogma gibi sunmakta ortaklaşırlar. Neredeyse bebekliğinden itibaren hem çelik disiplinli bir diktatör adayı, hem de parti fikrinden devrim gününe tastamam bir devrimci olarak Lenin'in portresini çizmek de bu sunumun en önemli parçasıdır.
Elbette, Marksizm bir dogma değil. Marksizm, yaşadığımız dünyayı değiştirmek için bir eylem kılavuzu. Ama bu kılavuz, değiştirmeye çalıştığı dünyada şekillendi ve şekilleniyor. İster sağ, iterse sol gibi gözüken bir yaklaşım olsun, marksizmi bir dogma olarak anlatanlar yanılıyorlar. Marks ve Engels, yaşadıkları dönemde dahi, teorilerinden "formüller" üretip, ezberlemeye çalışanlarla alay ederken "Bizim teorimiz bir dogma değil, bir eylem kılavuzudur" itirazını yükseltiyorlardı.
“İşçi temsilcileri sovyetlerinin mümkün olan biricik devrimci hükiimet olabileceğini, ve bu yüzden, bu hükümet burjuvazinin etkisinde kaldığı sürece, bizim görevimizin, yığınlara sabırla, yöntemle ve direşkenlikle taktiklerindeki yanılgıyı, bu yığınların pratik gereksinmelerini özellikle gözönünde tutarak açıklamaktan başka bir şey olamayacağını bu yığınlara anlatmak. Azınlıkta olduğumuz sürece, bir yandan da bütün devlet iktidarının işçi vekilleri sovyetlerine geçmesinin gereğini savunarak, yığınların, yanılgıları- nı deneyimlerle düzeltebilmeleri için bir eleştiri ve aydınlatma çalışması yapıyoruz.” Nisan Tezleri, Vladimir Lenin |
Bolşevik teori: Aşamalı devrim
1917'nin ilk yarısına kadar Rusya'daki sosyalistlerin temel bir varsayımı vardı. Bu temel varsayım, marksizmin sınıflar tahlilinden kaynaklanıyordu. "Rusya'da feodalizm hâkim olduğuna ve kapitalizm henüz gelişme aşamasında olduğuna göre" diyordu Bolşevikler, "önceliğimiz sosyalist değil, devrimci demokratik bir devrimdir".
Bu varsayımın temelinde Rusya gibi kapitalizmin çok geri olduğu ve çarlığın hüküm sürdüğü bir ülkede gelişecek bir devrimin işçi ve köylülerin öncülüğünde olmakla beraber "işçi devleti" niteliği taşıyamayacağı vardı. "İşçi ve köylülüğün demokratik diktatörlüğü" biçiminde ifade edilen bu teori, sosyalist devrimden önce gerçekleşecek burjuva nitelikteki bir devrimi önkoşul olarak kabul ettiğinden; bu ön kabul üzerinden sosyalist bir strateji geliştirmeyi amaçlıyordu.
Madem ki öncelikle "ara bir aşama" yaşanacaktı, bu ara aşamaya işçi sınıfı öncülük etmeli, kendisini bir siyasi özne olarak ortaya koymalı ve bir sonraki sürece ilerlerken en aktif özne olma gö-revini yerine getirmeliydi. Devrimci mücadele burjuvaziye terk edilemeyecek kadar değerli olduğuna göre, işçile-rin ve sosyalistlerin omzunda olmalıydı.
Lenin'in, "demokratik diktatörlük" teorisinin kökeninde yalnızca kapitalist bir gelişme dönemi ve ardından gelişecek bir sosyalist devrim olduğunu söylemek de doğru olmaz. "Demokratik devrimden, derhal ve bütünüyle gücümüzle, sınıf bilinçli ve örgütlü proletaryanın gücü ile orantılı olarak, sosyalist devrime geçmeye başlayacağız. Biz kesintisiz devrimden yanayız. Yarı yolda durmayacağız." satırlarını yazan da 1917 Ekim'inden 10 yıl önceki Lenin'dir.
Lenin devrimden öğreniyor
Eski Rus takvimine göre 23 Şubat (8 Mart) günü sokağa çıkan işçiler, bugün Şubat devrimi olarak bildiğimiz devrimi yaratacaklarının farkında değildi. Pek çok sosyalistin ve işçinin sonradan hiç kimsenin öngöremediği bir devrim olduğunu ifade ettiği Şubat devrimi aşağıdan bir mücadelenin ürünü olarak doğdu ve gelişti.
Sokaklar işçilerin kontrolüne geçerken, burjuvazi iktidarı almaktan çekiniyordu. Devrim, bütünüyle işçi sınıfının kontrolünde ilerliyor, burjuvazi ise sonunu görmediği maceraya girişmek istemiyordu. Ne var ki sokakları doldurmuş olan ezilenlerin eylemi, tıpkı Tahrir Meydanı'nı gören Mübarek gibi; Rus Çarı için de iktidarın sonunu işaret ediyordu. Çar çekildi. Yerine gelecek hiçbir çar adayı da çıkmayınca monarşi "kendiliğinden sona erdi".
Burjuvazi "maceradan" uzak durmak isterken, korkudan Çarlık koltuğu bomboş durduğu, "o zamanın adeta havada asılı dururcasına durduğu an" yepyeni bir iktidar odağı şekilleniyordu: İşçi sınıfının kendi temsilcilerini seçtiği, seçmekle kalmayıp her an geri çağırma hakkına sahip olduğu ve bütün temsilcilerin ortalama işçi ücretine sahip olduğu "sovyet" (işçi konseyi).
Sovyet içerisinde güçlü olan Menşevik liderler, burjuvaziye iktidarı devredebilmek için adeta yalvarıyordu: "Burjuvaziyle bir uzlaşmaya varılması zorunludur. Devrimin izleyebileceği başka bir yol yoktur. Tüm iktidarın elimizde olduğu ve bir parmak hareketiyle hükümeti alaşağı edebileceğimiz doğru; ancak bu devrimi bozguna uğratmak anlamına gelir" diyorlardı. Ürkmüş burjuvazi, alçak bir sırıtış ve büyük bir memnuniyetle işçilerden devrimi devralmak üzere tekrar saklandığı inden çıktı. Geçici Hükümet aracılığı ile burjuvazinin iktidarını temsil eden aygıt kuruldu.
İkili iktidar
Bir yanda işçilerin temsilcisi Sovyet diğer yanda gerçekte burjuvazinin temsilcisi Geçici Hükümet. İki farklı sınıfın iktidar aygıtı tarihin bir anında aynı anda ortaya çıkmıştı. Bu durumda, Geçici Hükümet kurulduğu anın dahi gerisinde fiili olarak devrime ve işçi sınıfının çıkarlarına karşı konumlanmaya başlamıştı. Savaşın devamından yana tutumu daha ilk andan belirginleşmişti.
Stalin ve Kamanev Bolşevik gazetesi Pravda'nın editörlüğünü devraldıklarında geçici hükümeti ve savaşı açıkça destekleyen bir yayın izlediler. "Çarlık rejiminin boyunduruğunu kırmış olan devrimci askerler ve subaylar, kendi hükümetlerinin boyunduruğundan kurtulma cesaretini henüz gösterememiş Alman ve Avusturyalı asker ve subaylar karşısında cephedeki mevzilerini terk etmeyeceklerdir." diyerek gerçekte, kendi Rus "Geçici" hükümetlerinin boyunduruğunu işçilere geçirmiş oluyorlardı.
Lenin, o sırada zorunlu olarak yurtdışında olduğundan "uzlaşmacılığa taviz verenler" olarak gördüğü bu anlayışa karşı öncelikle Pravda'ya mektuplar yazdı. Ne var ki, "uzlaşmacılar" mektupları da yayınlamadılar!
Lenin bir ay kadar sonra Rusya'ya döndü. 4 Nisan'daki parti kongresine "Nisan Tezleri" olarak bilinen tezleri sundu. Lenin tezlere, emperyalist savaşa karşı çıkmak gerektiğini anlatarak başlıyordu. İkili iktidarın yaşandığını anlatarak devam ediyordu. İkili iktidar durumunda, parlamenter bir yapının gericiliğe tekabül edeceğini; hiçbir şekilde geçici hükümetin desteklenemeyeceğini aksine bütün iktidarın sovyetlerde toplanmasının en temel mücadele olduğunu anlatıyordu.
Eski bolşevik programdan ayrılan bu fikirler, partide hemen kabul görmedi. Lenin partiyi kazanmak için oldukça geniş çapta bir ideolojik mücadele verdi. Hiç kuşkusu yok ki, devrimin kendisi devrimin teorisini ortaya koymuştu. Lenin, "Teori gridir, dostlarım, yeşil ise yaşamın canlı pratiğinin rengidir" diyerek "güvenilir eski teori"den hızla vazgeçip, işçilerin eyleminden doğan gerçekliğe dört elle sarılmıştı.
İki kitap - Marksizmin yaşayan bir teori olduğunun en önemli örneklerinden biri olan Nisan Tezleri 176 sayfalık bir kitapta toplanıyor. Lenin Şubat Devrimi’nde sonra oluşan ikili iktidarı, Sovyetlerin iktidarı alarak bu ikiliğe son vermesini, sosyalist devrimde işçi sınıfının ve partisinin rolü üzerine düşüncelerini anlatıyor. |