Ahmet Yıldırım
Seçimlere, kaset skandalları sonucu dokuz yöneticisinin istifası ile katılan MHP, yüzde birlik bir oy kaybına rağmen yüzde 13 alarak 53 milletvekili ile parlamentoya yeniden girdi. MHP seçimlerde Ege'de ve bir kaç büyük şehirde yüzde 1-2'lik oy kaybına uğrarken İç Anadolu, Karadeniz ve güneyde oylarını ya korudu ya da artırdı. Bu durum kaset skandallarıyla imajının bozulduğunu ve baraj sorunu yaşayacağını söyleyenler açısından şaşırtıcı oldu.
Şaşıranlar MHP'nin nasıl bir parti olduğunu kavrayamayanlardır.
Her klasik faşist partide olduğu gibi MHP de bir erkekler partisi. Taciz, tecavüz, istismar, şiddet gibi olgular MHP'li kadroların gündelik hayatının sıradan bir parçası. Kamuoyu yoklamalarına gore MHP seçmeninin ezici çoğunluğu erkeklerden oluşuyor. Kaset skandallarıyla MHP'nin imajı falan bozulmadı.
MHP ve merkez sağ
Uzun yıllardır MHP'nin merkez sağın saygın partilerinden biri olduğunun propagandasını yapanlar, onun gerçek yüzünün gizlenmesine de hizmet ediyor.
MHP ilk ortaya çıktığı 70'li yılların başında, bugün HEPAR'ın (Osman Pamukoğlu'nun ırkçı partisi) son seçimlerde aldığı oy oranına sahipti (150 bin civarında). Hak ve özgürlük mücadelelerini bastırma ve sindirmek için derin devletin esas oğlanı oldu. Ve tüm 70'li yıllar boyunca işçi mücadelelerine, grevlere, devrimcilere, Alevilere, aydınlara saldırarak bu rolünün hakkını verdi.
Tartışılmaz bir otoriteyi savunan, toplumsal şiddet uygulamasından kaçınmayan MHP, barajı son dönemde estirilen milliyetçi politikalardan güç alarak aştı. Buna başta AKP olmak üzere soldan sağa bütün milliyetçi politikalar hizmet etti. MHP'nin parlamentoda bulunmasının demokrasinin bir gereği olduğunu savunanların "katkılarını" unutmamak lazım. Binlerce insanın katili, toplumda nefreti körükleyen, fırsatı bulduğunda tüm toplumu militarize edecek bir partiyi demokrasi gereği savunanlar, giyotine de gönüllü gitmeyi belli ki şimdiden kabul etmiş.
MHP demokrasinin ürünü müdür?
MHP'nin parlamentoda mutlaka bulunması gereğini anlatanların bir bahanesi var ki evlere şenlik. Bu iddiaya göre parlamenter demokrasi içinde yer almayan bir MHP, toplumda gerginliklere ve çatışmalara yol açar. Faşist bir partinin parlamenter demokrasi içinde ehlileşeceğini düşünenler, tarihsel gerçekliklere aykırı düşüyor. Hem MHP'nin tarihini, hem de Almanya ve İtalya'da faşistlerin parlamentoyu bir araç olarak kullanıp iktidarı gasp etmelerini bilmiyorlar. Her klasik faşist partide olduğu gibi MHP'de nihai olarak burjuva demokrasisinin ortadan kaldırıldığı mutlak bir iktidarı hedefliyor.
Bu iddiayı boşa çıkartmak için MHP'nin parlamentoya girdiği ya da hükümet ortağı olduğu dönemlere bakmak yeterlidir. 27 Mayıs darbesinin sözcüsü Albay Alparslan Türkeş, faşist harekete kadro temin etmek için Ülkü Ocakları'nı kurdu. Ocaklarda faşist doktrini benimseyen kadrolar, komando kamplarında askeri eğitimden geçirildi. 60'lı yılların sonu 70'lerin hemen başında güçlü işçi ve öğrenci hareketi karşısında atak yapma şansı bulamayan faşist kadrolar, bekledikleri fırsatı 12 Mart darbesi ile yakaladılar. MHP asıl yaygınlaşma ve kitleselleşme fırsatını Milliyetçi Cephe hükümetlerine girerek buldu.
MHP ve meclis ilişkisi
1975'te birinci Milliyetçi Cephe (Süleyman Demirel liderliğinde 1. MC) hükümetine girdiklerinde yüzde 3 oya ve 3 milletvekilliğine sahiptiler. Bu kadar küçük bir oya sahip olmalarına rağmen koalisyonda 2 bakanlık üstlendiler. 1977'de 2. MC'ye girdiklerinde ise iktidarda bulunmanın verdiği avantajla oylarını yüzde 6.4'e milletvekilliklerini 16'ya çıkardılar. Ve 5'te bakanlık kaptılar. 1975-78 arası hükümetin nimetlerinden nemalanan MHP toplumda büyük bir terör ve şiddet ortamı yarattı.
Sayısız sendikacı, devrimci, aydın ve gazeteci bu dönemde faşistler tarafından katledildi. 1 Mayıs 77 katliamı, İstanbul Üniversitesi katliamı, Piyangotepe katliamı, Maraş, Çorum, Malatya Katliamları, DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler'in öldürülmesi v.s. hep bu dönem ve MHP'nin bir şekilde mecliste bulunduğu dönemlerde gerçekleştirildi. Sayısız katliam ve cinayetlerin büyük çoğu açığa çıkarılamadı. Çünkü MHP koalisyonda ya da meclisteydi ve devlette kadrolaşıyordu.
12 Eylül darbesi sonrası ise meclise girme şansını 1991'de Refah Partisi ile yaptığı ittifak sayesinde buldu.1999'da ise Abdullah Öcalan'ın bir komplo sonucu Türkiye'ye getirilmesiyle arkasına aldığı milliyetçi rüzgarla yüzde 18 oy alarak DSP ve ANAP'la birlikte koalisyon kurdu.1999-2001 arası bu dönemde ülkücü faşistler okullarda terör estirdi ve Kürtlere dönük düşmanlığın gelişmesine hizmet etti.
Cezaevlerindeki "hayata dönüş" adlı katliam gerçekleştirildi. Yine bu dönemde şartlı salıverme yasasıyla düşünce suçluları teğet geçilirken çeteler salıverildi. Mezarda emeklilik yasasına karşı direnen işçi sınıfına büyük baskı uygulandı. Sendika lideri Şemsi Denizer bir MHP'li tarafından katledildi. Deprem vurgunu ve Türkiye tarihinin en büyük banka yolsuzluğu bu dönemde gerçekleştirildi.
Yakın dönemde ise meclisteki MHP, Hatay Dörtyol ve Bursa İnegöl başta olmak üzere sokakta bir çok provokasyona imza attı.
MHP'nin tarihi meclise girdiği dönemleri bir fırsat olarak değerlendirdiği ve demokrasi düşmanı yüzünü açıkça sergilemekten çekinmediği dönemlerdir. Yüzde 13 ile parlamentoya giren MHP özellikle Kürt sorununun barışçıl çözümüne ve özgürlük taleplerine saldırmaktan bir an için bile vazgeçmeyecektir.