Önde gelen Mısırlı devrimci sosyalistlerden Sameh Naguib, Hüsnü Mübarek'i alaşağı eden devrim ve mücadelenin geleceği üzerine harika bir broşür kaleme aldı. İşte broşürden bazı kısımlar:
Rus devrimci Vlaimir Lenin'in de dediği gibi: "Bazen kayda değer hiçbir şeyin olmadığı on yıllar yaşanır, bazense haftalar içinde on yıllar yaşanır."
Yıllar boyunca, Mısırlı aktivistler, protesto günleri planlarlardı ve planlanan günde her zamanki bir kaç yüz kişi alanda olurdu.
3-4 bin polis etrafımızı sarar ve coşkusuz sloganlar, konuşmalar ve zaman zaman polisle yaşanan çatışmalardan sonra, planlanan gün sona ererdi.
Aktivistler, Tunus'taki kıvılcım sebebiyle, 25 Ocak'a dair daha fazla umutlulardı. En az 2-3 büyük meydanda birkaç bin insanı bir araya toplayabilirdik. Hatta belki de, 10 bin kişiye ulaşabilirdik!
Ama hiç bir aktivist, hiçbirimiz, o gün olacakları en gerçekdışı rüyalarımızda dahi, hayal bile edemezdik.
Gösteriler, olağan sloganlar eşliğinde başladı. Ancak Tunus'ta duyduğumuz, artık meşhur olmuş "halk rejimin devrilmesini istiyor" sloganı atılır atılmaz, bir şeyler değişmiş gibiydi.
Giderek daha fazla insan, baş döndürücü bir tutkuyla bu sloganları atarak evlerinden alanlara yürüyorlardı. Erkekler ve kadınlar, gençler ve yaşlılar, Hıristiyanlar ve Müslümanlar gösteriye katıldı. Büyük çoğunluğu is Mısırlı fakirler oluşturuyordu.
Bu büyülü slogan daha fazla atıldıkça, sesi fakir mahallelerde daha fazla yankılandı; daha fazla insan gösterilere katıldı.
Bir kaç yüz aktivistle başlayan hareket, on binlerce insanı barındıran devasa bir gösteriye dönüştü.
Polisin korkusu ve kafa karışıklığı apaçık ortadaydı. Polislere gösterinin şehir merkezlerin sıçramasını engellemek için, bağlantı noktalarına çekilme emri verilmişti.
İşte bu noktalarda, o tarihi günün başlıca çatışmaları yaşandı.
Göstericileri püskürtmek için tazyikli su, plastik mermiler ve aşırı derecede göz yaşartıcı bomba kullanıldı.
Engeller
Kuşkusuz en zor engel, boğucu göz yaşartıcı bombalardı. Ancak daha tecrübeli olan göstericiler beyaz bulutlardan etkilenmemek için kısa süre içinde, ev kadınları, ecza çalışanları ve cafelerden ücretsiz olarak edindikleri ameliyat maskeleri, kola kutuları ve soğanların dağıtımına başladılar.
10 binlerce gösterici polis barikatlarının çoğunu aşıp şehir merkezlerin ve elbette ki Tahrir Meydanı'na ulaşabiliyordu. Ancak çatışmalar devam ediyordu. Mısır Devrimi'nin kıvılcımını yakan o özgürlük gününün sonunda, onlarca ölü ve binlerce yaralı vardı.
Gösteri ve çatışmalar takip eden iki gün boyunca da sürdü. Ancak asıl odak, 28 Ocak'taki 'Öfkeli Cuma'nın örgütlenmesindeydi. Bu sefer, Müslüman Kardeşler de gösterilere katılma kararı aldı.
Gösterileri düzenleyenler artık sadece her zamanki 'olağan şüpheliler' değil, binlerce yeni liderdi. Bu yeni liderlerin çoğu, günler süren gerçek bir devrim sırasında, yıllar boyunca kendilerine verilen politik eğitimden daha fazlasını öğrenen genç işçi çocuklarıydı.
Cuma namazından sonra yüz binlerce kişi belli başlı camilerden ve meydanlardan şehir merkezlerine doğru yürüyüşlerine başladı.
Yüz binlerce kişi Tahrir Meydanı'na ulaştı ve burada, ancak Mübarek'in devrildiği 11 Şubat günü bırakacakları bir işgale başladılar.
Ülke boyunca, mahallelerini korumak, trafiği düzenlemek ve hatta sokakları temizleme işlerini ayarlayan halk komiteleri kurulmaya başladı.
Protestocular 1 Şubat'ta bütün şehirlerde milyonluk gösteriler için çağrı yaptı.
Ordu içindeki generallerin tepkileri devrimin önemli dönüm noktalarından biriydi.
Ordu sözcüsü General İsmail Osman, devlet televizyonunda ordunun halkın meşru taleplerini tanıdığını ve onlara ateş açmayacağını duyurdu.
Ordu Mübarek'i gözden çıkarıyor
Ordu içindeki generaller, orduya göstericileri bastırma emri vermenin güçleri böleceğini ve devamında binlerce askeri ve genç subayı karşılarına alacaklarını bildiklerinden, rejimi kurtarmak adına Mübarek'i feda etmeye hazırdı.
O gün 2 milyonu Tahrir Meydanı'nda, 1 Milyonu İskenderiye'deki Şehitler Meydanı'nda, 750 bini Mansura'da ve 250 bini Süveyş'te olmak üzere milyonlarca kişi gösterilere katıldı. Bu, eşi benzeri görülmemiş bir güç gösterisiydi.
Meydan, üzerlerindeki şiirlerde, esprilerde ve kişisel hikâyelerde meydandaki insanların talepleri yazan binlerce afiş ve pankartla doluydu. Duvar yazıları, freskler ve sloganlar, bütün binaları kaplamıştı.
İnsanlar yemek, su ve sigaralarını paylaşıyorlardı. Şarkılar, müzik, şiirler, sloganlar meydanda yankılanıyordu. Yeni bir Mısır yaratılıyordu.
Bir sonraki gün, bir grup önde gelen milyarder, iktidardaki NDP partisinin yöneticileri, Cemal Mübarek emrindeki gizli polis memurları, göstericilere yönelik toptan bir saldırı başlattı.
Onlarca atlı ve develi çete göstericilere saldırdı. Başlarda şaşkın ve ne yapacağını bilmez durumda olan göstericiler, silahsız elleriyle çetelere karşı koymaya başladı.
Göstericiler kısa süre içinde sert savunma hatları kurdu, bütün meydandan toplanan taş ve tuğlalarla çatışmaya devam ettiler.
Meydanda özenli bir iş bölümü yapıldı.
Çoğu işçi sınıfına mensup genç güçlü olanlar taş atanlar olarak en önde yer aldılar. Diğerleri sürekli bir taş atışını sağlayabilmek için kaldırım taşlarını kırmakla görevlendirildi. Bu sırada diğer gruplarda, kırılan taşları önlere doğru taşıyorlardı.
O korkunç ama kahramanca gece boyunca genç kadınlar çatışanlara su getirdiler.
Keskin nişancılar, lazer ışıklarını göstericiler üzerinde gezdirmeye başladılar. Onlarca genç gösterici, barikatların üzerine çıkıp göğüslerini lazer ışıklarının önüne getirdiler. Bunlar çok net bir amaçları ve mesajları olan korkusuz savaşçılardı: ya zafer, ya ölüm!
Her yerden kan akıyordu. O gece onlarca genç savaşçı şehit oldu, vücutları yoldaşları tarafından gurur ve kararlılıkla derme çatma hastanelere taşındı. Yüzlerce yaralıysa, tedavileri yapılır yapılmaz derhal çatışmaya katılıyordu.
Çatışmalar
Gün ağardığında, artık savaş kazanılmıştı. Çeteler ve polisler, meydandan kaçıyordu. Devrimciler, köprüye ve meydanın dışındaki kavşaklara ulaşıp polislerin ve çetelerin peşine düştüğünde, canını kurtarmak isteyenler koşarak alanı terk ediyorlardı. Düşmanlarımızın çoğunda ya polis ya da NDP kimlik kartları vardı.
Sabah olduğunda, yüz binlerce Mısırlı desteklerini göstermek ve meydandaki kardeşleriyle bir araya gelmek üzere Tahrir'e geldiler. Gösterilerin liderleri ise hali hazırda, bütün Mısır'da Cuma namazından sonra "Ayrılış Günü" adı verdikleri gösterilerin çağrısını yapmışlardı.
Ayaklanmanın bir önceki haftasında ekonominin kilit sektörlerinde bir yangın gibi yayılan kitlesel grevler ve işçi gösterilerinde ekonomik taleplerin yanı sıra asıl devrimci talep Mübarek'in devrilmesiydi.
Öfkeli Cuma'da polise karşı en sert çatışmaların yaşandığı Süveyş, ülkenin kalanı için de yol gösterici oldu. Tekstil ve çekil sektöründeki işçilerden sonra, 8 Şubat'ta 6 bin Süveyş Kanalı çalışanı greve gitti.
10 Şubat'a gelindiğinde, dalga Kuzey'de İskenderiye'den Güney'de Aswan'a kadar yayılmıştı. İşçilerin ağır bir askeri disiplin altında çalıştıkları generallerin kendi fabrikaları dahi, grevlerle sallanıyordu.
11 Şubat tarihli protestolar, devrimin en büyük protestoları oldu. Ülke toplamında 15 milyondan fazla kişinin gösterilere katıldığı tahmin ediliyor.
İşçiler bu sefer, kendi iş yerlerinden organize şekildeki gösterilerle protestolara katılırken, Mübarek gitmezse ülkeyi felç edeceklerinin mesajını veriyorlardı.
O akşam, talebimiz sonunda gerçekleşti.
Mısır Devrimi'nin ilk aşaması kazanmıştı.
Hazırlanması yıllar süren devrim
Eylül 2000'de Filistin'de patlak veren İkinci İntifada'nın etkisiyle, Mısır'da yer yerinden oynadı. Rejimimizin utanç verici rolünün aksine Filistinlilerin ve silahlı direniş hareketlerinin cesareti ve dirençliliği, binlerce Mısırlı gencin radikalize olmasını sağladı.
Bütün ülke çapında kitlesel gösteriler meydana geldi. Hem üniversite öğrencileri, hem diğer öğrenciler politikaya ilk aktif katılımları olan gösteriler düzenlediler.
Politik aydınlanma, ABD'nin Irak'ı işgaliyle yaygınlaştı ve derinleşti.
20 Mart 2003'te aktivistler, Tahrir'de 40.000 kişinin katıldığı bir savaş karşıtı gösteri düzenlediler.
Protestocular Mübarek posterlerini yaktılar ve daha sonra devrimin provası olduğu anlaşılacak olan, 24 saatlik bir meydan işgali gerçekleştirdiler.
Rejimin protesto dalgalarını bastırmak için kullandığı aşırı baskı ve şiddet, demokrasi sorununu tekrar gündeme taşıdı.
Yozlaşma
12 Aralık 2004'te, Nasırcıları, sosyalistleri, İslamcıları ve liberal demokratları içeren politik muhalefet güçleri koalisyonu "Kifaye!" "Yeter!" başlıklı protestolar dizisinin ilkini düzenledi.
Gösteriler küçük boyuttaydı ve en kalabalık zamanlarında bir kaç bin kişiye ulaşıyordu. Ancak politik, etkileri sayılarına oranla çok daha büyüktü.
Mübarek'in devrilmesi çağrısı ve polis yetkililerin işkence ve haksız tutuklamalar gerekçesiyle yargılanması talebiyle, tabular da yıkılmaya başladı.
İktidar ailesinin ve yüksek dereceli devlet memurlarının yozlaşmışlığının ortaya çıkması, geniş kesimlerde yankı uyandırdı.
Rejime yönelik en büyük ve tehlikeli tehdit, daha önce benzeri görülmemiş grev dalgaları şeklinde geldi. 2006'da başlayan işçi grevleri, Mübarek devrildikten sonra dahi genişlemeye ve derinleşmeye devam ediyor.
Aralık 2006'da, Mısır'daki kamu sektöründe çalışa tekstil işçilerinin 4'te 1'inden fazlasının çalıştığı Mahalla al-Kubra'daki Misr Spinning and Waving Company işçileri, işçi hareketinde bir dönüm noktası olacak grevi başlattılar.
7 Aralık'ta binlerce işçi fabrikanın ana kapılarının birinin önünde bir araya geldi. 3 bin elbise işçisi kadın yaptıkları gösterilerde iplikçilik ve örgü kısımlarına yürüdüler ve diğer işçilere de greve katılma çağrısı yaptı. Dev bir tekstil imalathanesinin bütün birimlerindeki üretim tamamen durdurulmuştu.
24 bin kadar işçi greve gitti; imalathanedeki oturma eylemi ve işgal 3 gün boyunca sürdü. 4. günde hükümet, işçilerin taleplerinin çoğunu kabul etti.
Grev hareketi kamu sektöründen özel sektöre ve devlet memurlarına, geleneksel sanayi bölgelerinden yeni kasabalara ve bütün illere kadar daha önce görülmemiş bir şekilde yayıldı.
Grev tekstilden mühendisliğe, kimyadan inşaat ve yapı sektörüne, ulaşıma ve hizmet sektörüne kadar yayıldı.
Grev dalgası bir protesto kültürünü yerleştirmeyi başarmıştı.
2007'nin sonunda 55 bin emlak vergisi tahsildarı greve gitti. Grev 3 ay sürdü. Zafer, Kahire'deki Finans Bakanlığı önündeki 11 günlük oturma eylemi sonrasında kazanıldı.
Vergi tahsildarları ücretlerin yüzde 325'lik bir zam kazandı. Bunun sonrasında da grev sırasında demokratik olarak seçilmiş işçi komitelerini, Mısır'ın 1957'den beri kurulan ilk bağımsız sendikasının yönetim kuruluna dönüştürdü.
Mübarek'in devrilmesiyle sonuçlanan mücadele ateşi içinde, liderlerini grev komiteleri arasından demokratik bir şekilde seçen onlarca bağımsız sendika daha kuruldu.
Mübarek'in devrilmesinden sonra geçen 2 ay boyunca grevler meydana geldi ve 2006-9 arasındaki grev dalgaları boyunca grev yapan işçilerden daha fazlası, grevlerde yer aldı.
İşçilerin oluşumunda başlıca bir rol oynadığı demokratik bir devrim, aslında alttan alta ve potansiyel olarak bir sosyal devrimdir.
Mısır ve daha geniş çaptaki Arap Dünyasında başlayan devrimci kriz büyük olasılıkla aylar değil, yıllar sürecek. Önümüzdeki süreç hem Mısırlı işçiler, hem de dünya işçileri için zafere gebe olabilir.
(Çeviren: Melih Mol)