Alex Callinicos
İngiltere Merkez Bankası patronu Mervyn King, itiraf etti: "Bu, en azından 1930'lardan bu yana gördüğümüz en ciddi finansal kriz"
Bankanın niçin 75 milyar dolarlık bir kantitatif gevşeme (?) sürecine (KG) girdiğini açıklıyordu.
Kantitatif gevşeme, aslında bir nevi ekonomiye para pompalama yoludur. Banka, diğer bankalardan ve özel yatırımcılardan finansal tahviller - ki bu durumda Hazine bonosu- satın alır.
Eski bono hamilleri banka hesaplarına, King’in harcayacaklarını veya kiralayacaklarını umut ettiği, fazla miktarda paralar aktarır.
Faiz oranlarını aşağı çekerek borçlanmaya uygun hale getiren güvenilir tahvillerin fiyatı yükselir.
Bu, mevcut kriz esnasından KG'nin ilk kullanımı değil. Ama King’in bu son hamlesi durumun ciddiyeti kavramış olduğunu gösteriyor.
Önceki Maliye Bakanı Alastair Darling, incelemelerinde King’i gelişen ekonomik çöküntülerle yüzleşmekte çok geç kaldığı ve Torilere çok yakın olduğu sebebiyle eleştiriyor.
KG sürecinin başaltılmasının bir sebebi de, Muhafazakar-Liberal koalisyonun kamu harcamalarında muazzam bir kesintiye gitmekte kararlı oluşu.
Muhafazakar Parti Başkanı George Osborne, hükümetin bir düşüş esnasında ekonominin dışından para aktarmasının delilik olduğunu kabul etmeyip, bunun yerine, Merkez Bankası’nın her şeyi ayakta tutabileceğine güveniyor. King’in açıklaması da, Osborne'un Tori toplantısında yaptığı "daha çok KG" çağrısından bir kaç gün sonra gelmişti.
Bir elle içeri para basıp diğeri ile geri çekme çılgınlığını bir yana bırakalım, QE işe yarayacak mı? Kuşkulu olmak için pek çok sebep var.
Birikim
İngiltere Ulusal İstatistik Ofisi'nin tahminlerine göre, İngiltere ekonomisi 2007yılının sonlarından 2009'un ortalarına kadar olan dönemde yüzde 7.1 kadar geriledi ve geçtiğimiz yılın sonlarında da duraksadı. Buna karşılık, 1930'ların başında gerçekleşen düşüş esnasında, ekonomi yüzde 7.6 kadar küçülmüş ancak hızla iyileşmişti.
Mevcut krizin şiddeti, piyasaların bir önceki yükselişini yansıtıyor. Bu da ucuz krediler ile piyasadaki canlılığı beslemeye çalışan özel mal sahipleri ve bankalar tarafından biriken borçlara dayanıyor.
Böylece iki taraf da borç ile aşırı yüklenmiş oldu.
Bu, insanların harcama yapmadığı anlamına gelir. Sarfiyat, geçtiğimiz yıla oranla yüzde 1.7 düştü ve durgunluk öncesi dönemdeki zirveye göre yüzde 6.4 oranında geride.
Ama bankalar kapitalizmin sinir sistemidir. Ve şu esnada, üç yıl önce kurtarma planları ile beslenmiş olsalar da, piyasalar son yükseldiğinde yaptıkları borçlar ve aldıkları krediler ile aşırı yüklenmiş durumdalar.
Yani QE bankalara fazla para girişini sağlıyor olsa da, buna daha çok mali durumlarını yeniden inşa etmek için asılıyorlar.
Bankaların kötü durumu, kriz esnasında genel olarak merkezi aşamalı ilerliyor. Avro bölgesindeki bozgunun kilit noktası Yunanistan, Portekiz, İtalya, İrlanda ve İspanya'daki Avrupa bankalarının kırılganlığı.
Avrupa hükümetleri, bu ülkelerin borçlarını ödememesini önlemek için sarf ettiği çabalar ile bankacılık sisteminin çöküşünü önlemeyi amaçlıyor. Fakat bu her şekilde gerçekleşecek.
Fransa ve Belçika hükümetleri borç içindeki Dexia bankası için birlikte ikinci bir çıkış yolu arıyor.
Belçikalı "debt campaigner" Eric Toussaint'in haklı olarak işaret ettiği gibi, "Dexia'nın çöküşü, hükümetler ve ana akım medya kamu borçlarını işaret etse de borç krizindeki zayıf halkaların özel bankalar olduğunu gösterdi.
Bu bir avro bölgesi problemidir.
RBS ile birlikte Commerzbank, Deutsche Bank, Société Générale and UniCredit gibi bankaların, avro bölgesi ekonomileri tarafından eşdeğerlerine göre daha hassas olduğu tespit edilmiştir. RBS, Lloyds ve 10 İngiliz bankasının kredi durumu, Moody derecelendirme acentası tarafından bir alt seviyeye düşürüldü.
Bankalar krizin başladığı yerdir - ve kalbinde kalırlar.
Özge Pehlivan Socialist Worker’dan çevirdi