Dünyada çalışma yaşındaki erkek nüfusun %72,8' istihdam edilirken, kadınların %48'i istihdam edilmektedir. Bu oran AB ülkelerinde (25 ülke) %58,6.
Türkiye'de ise kadınların sadece %21.3’ü, başka bir deyişle her beş kadından sadece 1'i ücretli olarak bir işte çalışabilmektedir.
Anayasada referandumla yapılan değişiklik sonrasında devlet cinsiyet eşitliğini sağlamak için çalışma yaşamı dahil olmak üzere her alanda fırsat eşitliği sağlamak için kadınlara yönelik pozitif ayrımcılık içeren tedbirleri almakla yükümlü hale geldi. Aynı şekilde şimdiye kadar Türkiye ILO'nun kadın istihdamını teşvik eden pek çok sözleşmesini imzalamıştır. Mecliste bu yükümlülükleri yerine getirmek üzere Eşitlik Komisyonu oluşturuldu.
Bu yasal yükümlülüklerle birlikte kadın-erkek eşitliğini sağlamakla sorumlu olan hükümet iş kadınların istihdamına geldiğinde nedense ya da malum nedenlerden dolayı derin bir sessizliğe gömülüyor.
Aslında konuyla ilgili olarak Başbakanın özellikle seçim meydanlarında en çok dile getirdiği argüman kadınlardan üç çocuk yapmalarını istemesi oldu. Başbakanın üç çocuk talebi kısaca kadınların asli görevinin çocuk doğurmak olduğuna ilişkin cinsiyetçi fikirlerin tekrarından ibarettir.
Kadınların çalışmasının önündeki en önemli engellerden biri olan çocuk, hasta ve yaşlı bakımına ilişkin kamu hizmetlerinin neredeyse yok denecek kadar az olması karşısında kadınlardan 3 çocuk yapmalarını istemek kadınlara yeriniz evdir demektir.
Yasal mevzuata göre ancak 150 kadından fazla işçi çalıştıran işyerlerinin kreş açma zorunluluğu bulunmakta. Bu sayıyı yakalayabilen işyerlerinin azlığı göz önüne alındığında kadın istihdamını arttırmak için yapılan çeşitli yasal düzenlemelerin ya da imzalanan sözleşmelerin altının ne kadar boş olduğu görülmektedir. Çünkü kadınların çalışma hayatına katılımı için yapılması gereken en temel şey engellerin ortadan kaldırılmasıdır. Yani kamusal bir görev olarak ücretsiz kreşlerin yaygınlaştırılması hasta ve yaşlı bakımevlerinin açılmasıdır.
AKP hükümeti gelişmiş ülkelerdeki ekonomik kriz karşısında ekonomide kaydettiği başarılarla övünmektedir. Ama bu başarı kadınlara daha fazla iş olanağı sağlamamakta ya da aslında kamusal iş olan (çocuk, diğer aile bireylerinin bakımı) yüklerini azaltmamaktadır. Hükümetin cinsiyet eşitliği politikası sanki bu sorunlarla hiç ilgisi yokmuş gibi herhangi bir mali sorumluluk üstlenmekten uzaktır.
AKP'nin istihdam politikası
Hazırlanmakta olan yeni istihdam paketinde Hükümet kreş sorununu gene kadının omuzlarına yıkıyor. Devlet Bakanı Fatma Şahin çalışan annenin maaşından %15 tutarında bir kesinti yapılarak bir fon oluşturacağını ve 0-5 yaş arasındaki çocuk başına kreş için 300-TL ödeme yapılmasının planlandığını açıkladı. Bakan Şahin bu planı üstelik kadına pozitif ayrımcılığın bir örneği olarak açıkladı.
AKP kreşle ilgili var olan düzenlemenin zaten uygulanmadığını işverenlerin sorumluluktan kaçındığını ileri sürerek bu sefer komik bir kreş parası vermek için kadınların maaşlarından kesinti yapmayı tercih etmektedir.
Bu açıklamalar doğurganlığın kadınların çalışma yaşamında nasıl dezavantaja dönüştüğünün en açık göstergesidir.
Kadını doğurganlığı ile değerlendirip bir kuluçka makinesi olarak gören politikalar eşitlikten çok varolan cinsiyet eşitsizliğinin derinleşmesine hizmet etmektedir.
AKP hükümetinin kadına yönelik politikalarının merkezinde aile bulunmaktadır. Ailenin her kutsanışı sonuçta kadının ailedeki yüklerinin biraz daha artmasına neden olmaktadır.
Dünyada krizin faturasını hükümetler tasarruf paketleri adı altında kadın erkek çalışanların üzerine yıkmaya çalışırken AKP hükümeti de benzer biçimde davranarak hem kadınlardan çocuk doğurmasını istiyor hem de bu çocukların maliyetini kadının üzerine yıkmaya çalışıyor.
Bütçede en büyük kalemi çalışandan her ay peşin olarak kesilen gelir vergisi oluşturmasına rağmen kreş gibi sosyal harcamalara sıra geldiğinde kaynak yetersizliğinden dem vurulmakta ve çalışmak isteyen kadınlar cezalandırılmaktadır.
Bu neoliberal politikalara karşı çıkmak mümkün. İngiltere'de İspanya'da Yunanistan'da ve daha pek çok ülkede kadın erkek işçiler kapitalizmin krizine, sosyal adaletsizliğe karşı sokakta mücadele ediyor.
Kadınlar hem çalışma hayatında yer almak istiyor hem eşit ücret hem de kreş istiyor. Artık anayasal bir yükümlülük haline gelen fırsat eşitliğini çalışma hayatında gerçekleştirmek ancak pek çok ülkede olduğu gibi mücadeleyle mümkün olabilir.