Özdeş Özbay
Britanya'da ekonomik krizin ardından milyarlarca poundluk kurtarma fonlarını bankalara veren hükümet, bütçe açığını kapatmak için işçi sınıfına kemer sıkma politikaları ile saldırmaya devam ediyor. Ancak Thatcher döneminden beri sessiz ve güvensiz bir durumda olan işçi sınıfı önce başlayan yerel direnişler, sonra başını kamu çalışanları sendikalarının çektiği ülke çapında grevler, Haziran'da gerçekleşen ve pek çok sendikanın birlikte gerçekleştiği büyük bir grevin ardından 30 Kasım'da daha da geniş çaplı bir grev ile egemen sınıflara meydan okudu.
Dipten gelen dalga
Ekonomik krizde an ağır darbelerden birini alan Britanya'da Ekim 2010'da Liberal-Muhafazakâr hükümet 2. Dünya Savaşı'ndan beri ülkenin gördüğü en ağır kemer sıkma politikalarını yürürlüğe koymuştu. Kemer sıkma politikaları, beş yıllık bir süre içerisinde kamu harcamalarından 83 milyar Sterlin kısıntıya gidilmesi, 490 bin kamu çalışanın işten çıkarılması, emeklilik yaşının ve vergilerin artırılması gibi uygulamalardan oluşuyor. İşçi sınıfı ise bu saldırıya Londra'da, 26 Mart'ta 250 bin kişinin katıldığı bir gösteri ile yanıt vermişti. Hemen ardından da genel grev tartışmaları sendikalarda yapılmaya başlanmıştı.
26 Mart eyleminin ardından gerçekleşen 30 Haziran kamu çalışanları grevine katılım 750 bin kadar olmuştu. Bunu bir başlangıç olarak gören işçiler grevin ardından sendikalarda daha geniş çaplı bir grev tartışması yapmaya başlamıştı. Bu tartışmaların da bir sonucu olarak hem yerel direnişler arasında koordinasyonu sağlamak hem de 30 Kasım grevini örgütlemek için 19 Kasım'da Londra'da 1200 delegenin katıldığı "Direnişi Birleştir Konvansiyonu" oluşturuldu. Her bir delege kendi işyeri, okulu, sendika şubesi veya yerel direniş biriminin desteğini almak şartı ile konvansiyona katıldı. 30 Kasım'ın yaygınlaştırılması ve örgütlenmesi bu konvansiyon ile gerçekleştirildi ve bundan sonra da diğer direnişleri koordine etmeye devam edecek.
Grevin çapı
30 Kasım grevine giden sürecin bir ayağı Direnişi Birleştir Koalisyonu iken bir diğer ayağı da Britanya'da sendikaların işleyişi. Greve katılıp katılmayacaklarına karar vermek üzere pek çok işyerinde 2-3 hafta boyunca sandıklar kuruldu. Grev oylaması, 1.3 milyon üyeli Unison kamu emekçileri sendikası yüzde 78 evet oyu ile, 600 bin üyeli GMB sendikası yüzde 84 evet oyu ile, 1.5 milyon üyeli Unite sendikası yüzde 75 evet oyu ile sonuçlandı. Üye sayıları toplamda 3 milyon işçiyi aşan 14 sendika greve destek verdi. 290 bin üyeli PCS sendikası, 295 bin üyeli NUT öğretmenler sendikası, 120 bin üyeli UCU üniversite çalışanları sendikaları da bunlar arasında. FBU (İtfaiye Çalışanları Sendikası) gibi oylama sonucu greve katılmama kararı alan sendikalar da mevcut.
Britanya'nın en büyük sendikası olan Unite'ın genel sekreteri Len McCluskey , "30 Kasım'dan sonra hükümet uygulamalarına devam ederse biz de devam etmeliyiz. Koordineli bir sanayi direnişine ihtiyacımız var" dedi. PCS Genel Sekreteri Mark Serwotka ise "son 80 yılın en büyük grevinin eşiğindeyiz" demişti 30 Kasım'dan önce. GMB Genel Sekreteri Pau Kenney grev karırı alınmasının ardından yaptığı konuşmada "Sanayi eylemi için daha önce gerçek anlamda hiçbir zaman oylamaya gitmemiş sendikalar bu kez ülke tarihinin modern zamanlarda gördüğü en büyük grevlerden biri için oylamaya gitti" tespitini yaptı.
Hayat durdu, yüzlerce yürüyüş yapıldı
30 Kasım'daki grev Britanya'da 1926'dan beri görülen en büyük kitle grevi oldu ve 2,5 milyonu aşkın kamu çalışanının katıldığı tahmin ediliyor. Grev nedeniyle devlet okullarının yüzde 60'ı açılmazken, ulaşım sektöründe özellikle hava ulaşımında grev nedeniyle ciddi zorluklar yaşandı. Hastanelerde ise acil olmayan operasyonların yüzde 25'i gerçekleştirilmedi.
Grevin yanı sıra bütün büyük şehirlerde gösteriler gerçekleşti. Ülke çapında toplam 500 bin civarı işçi ve öğrencinin katıldığı gösterilerin en kalabalığı 50 bin kişi ile Londra'da gerçekleşti.
Muhafazakâr Parti lideri, Başbakan Cameron ve egemen medya ise tam aksi bir propaganda yapıyor. Rakamlarla kaç işyerinin ve hastanenin açık kaldığını, uçuşların ne kadarının etkilenmediğini anlatarak grevin neredeyse hiçbir etkisinin olmadığını ve düşük yoğunluklu katılım olduğunu söylüyor!
Belli ki 1926'dan sonraki en geniş katılımlı grevin oluşturduğu güven işçi sınıfının mücadele düzeyini artıracak ve yine belli ki egemen sınıflar vakit kaybetmeden bu güveni yok etmeye çalışıyor.
Britanya'da sınıf mücadelesi kızışıyor.