Adalet nöbetimiz sonuna dek sürecek.

Savsaklasalar da, alay edip, geçiştirmeye çalışsalar da, biz bu davanın tanığıyız, takipçiyiz, nöbetçisiyiz.

Suça bulaşmış, suça teşvik etmiş kim varsa peşindeyiz. Tehdit edenin de, işaret edenin de, pusu kurup tetik çektirenin, çekenin de peşindeyiz…

19 Ocak 2007- 19 Ocak 2012…  Yüzbin vicdan sahibinin elleri üstünde taşıdığı Hrant'ın o son uzun yolculuğu bu ülkenin çürümüş adalet duygusunu, köhne, karanlık ve yalanlarla dolu geçmişini gömmek içindi. Ama, koca bir beş yıl geçti üzerinden. Henüz, Hrant için de,adalet için de bir mesafe katedilmedi. Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in Ergenekon belgelerinde 'operasyon' olarak geçen katli ile ilgili, 2'si tutuklu 19 sanık hakkında açılan davanın 23. duruşması geçtiğimiz hafta İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi yapıldı. Her duruşma öncesi olduğu gibi bu duruşma öncesinde de, Hrant'ın Arkadaşları'nca yapılan açıklamada; "Bizimle alay etmeyi bırakın artık! Cevap verin;

Katillerimiz nerede?

Katillerimizi nereye sakladınız?

Jandarma karakollarında, istihbarat raporlarında, medya plazalarında, meclis koridorlarında, adalet saraylarında, kozmik odalarda mı sakladınız onları?

Peki niye sakladınız? Hep yaptığınız gibi katilleri koruma refleksiniz nereden geliyor?

Yoksa sizi büyük devlet yapan bu mu?

Bütün bu sırlarla yaşamak zorunda bıraktığınız bu ülkenin vatandaşları bir gün sizden hesap sormaz mı sandınız?

Yoksa "ya sorarlarsa" diye mi telaştasınız?

Arkadaşımız Hrant'ı yargılayıp ölüm fermanını astığınız 301 sakın bu sırrı saklamak için icat edilmiş olmasın? Size hiç bir hesap soramasınlar diye yasalar çıkardınız.

Sizin yasalarınız cinayetleri, pisliği, cesetleri örtmek için mi yazılıyor?.." denildi.

Gidişatın verdiği ipuçlarına göre, öyle anlaşılıyor ki, mahkeme birkaç tetikçiyi mahkûm ederek dosyayı kapatacak.

Hrant’ın katili devlet

Oysa ki, mahkemenin tersine, kamu vicdanı Hrant'ın katillerinin, suikastin çok öncesinden beri devletin kontrolü altındaki kişiler olduğunu biliyor. Esas olarak da, onları kullanan, yönlendiren devlet görevlilerinin cinayette katkısının, rolünü mahkeme hiç araştırmamıştır.  Yer yer kamuoyuna yansıyan belgelere göre bile; cinayetin 'nasıl işleneceğini ayrıntısıyla bilen' Trabzon Emniyeti görevlileri ve amirleri bile doğru dürüst sorgulanmamıştır. Cinayet ihbarını örtbas eden Trabzon Jandarması hakkında, bizzat jandarma görevlilerinin itiraflarına rağmen, gülünç bir görevi ihmal davasından öteye giden bir soruşturma yapılmamıştır.

Cinayete dair bilgi sahibi olan, bunu önlemeyen, cinayetten sonra delil gizleyen İstanbul Emniyeti hakkında da hakiki bir derinlemesine soruşturma yapılmamıştır.

Şöyle ya da böyle yürütülen çeşitli davalar birleştirilmemiştir. Ama, yargıçlar ve savcılar, müdahil  avukat taleplerini reddetme konusunda adeta yarışmışlardır. Böylece, resmî görevliler hakkında bütün soruşturma taleplerini reddedilmiştir. Adil yargılamanın  ve evrensel hukukun çok uzağında konumlanan yargıç ve savcılar, diğer kamu görevlileri ile doğrudan aynı safta yer almışlardır.

Cinayet ertesindeki süreç, devlet görevlilerinin suça katılımını açıkça ortaya koymuştur. Katille birlikte kahramanlık pozları veren polis ve jandarmaların hiçbir ceza görmeyişi, bu sürecin şüphe götürmez bir sembolüdür. Bu sembol bile 'örgütsel irtibata' işaret etmektedir.

Deliller karartıldı, tahrif edildi

Cinayetten sonra bizzat devletin müfettişleri, polisin delilleri kararttığını, tahrif ettiğini rapor etmişler, bu yüzden de kimse hiçbir ciddi soruşturmaya uğramamıştır. Yapılan soruşturmaların hepsi geçiştirme amaçlı olmuştur. Tam da cinayet saatinde cinayet mahallinde olup bitenleri gösteren kamera kayıtları ilk günden beri polisin elindedir, mahkeme bunları almamış, bakmamış veya bakmış, görmememiz gerekenleri görmüş, bu yüzden gizlenmesini devlet açısından faydalı bulmuştur. Bu tutum da açıkça yardım ve yataklık faaliyetidir.

Cinayetin yolunu açmak, katilleri kollamak, yönlendirmek, cinayete göz yummak, cinayet sonrasında delil karartmak, sorumluların sorgulanmasına izin vermemek için, davaların yüzeyde kalmasına özel çaba gösterilmiştir.  Bütün bunların koordineli bir şekilde yürütülmesine, Hrant'ın susturulması için tehdit bildirisi yayımlayan Genelkurmay'ı, Hrant'ı söylemediği sözden ötürü mahkûm eden ve hedef haline getiren Yargıtay'ı, delil gizleyen ve karartan polisi, belge tahrif eden jandarmayı ve cinayet davasını kadük hale getiren mahkemeleri de ekleyince, suikastin üstündeki tam teşkilatlı 'devlet şemsiyesi' kolayca görülüyor.

Hrant’ın tehdidinden sorumlu vali bugün AKP milletvekili

Hrant'ın valilik makamında iki MİT görevlisi tarafından tehdit edilmesinden sorumlu vali bugün iktidar partisinden milletvekili.  Suikastten hemen sonra "bu örgüt işi değil" açıklamasıyla tam bir skandal yaratan eski İstanbul emniyet müdürünün şu anda vali oluşu aslında yeterince açık işaretlerdir. Bunlar aynı zamanda suçu örtme operasyonuna hükümetin katılımının kanıtlarıdır. MİT'ten suikaste ilişkin tek bir bilgi çıkmamıştır. Bu olayda  MİT'in rolü nedir kimse merak etmemiştir.

Cinayet davasında yargılanan sanıkların, sadece Ergenekon örgütü de değil, pek çok devlet görevlisiyle irtibatlarının olduğu, Hrant'ın öldürülmesinin ve cinayet ertesinde hakikati gizlemek için sürdürülen örgütlü çabanın sorumlularının devlet görevlileri olduğu, onları koruduğu için polis, jandarma, il yöneticileri, hükümet ve yargının, yani topluca devletin bu cinayetten doğrudan doğruya sorumlu olduğu açıktır.

Hrant'ı hedef haline getirme sürecine katkıları nedeniyle, birçok gazete ve televizyon yöneticisi  de,  devlet görevlilerinin yanı sıra cinayetten sorumludur…

 

# 19 Ocak 2007: Hrant Dink, Halaskargazi Caddesi üzerinde bulunan Agos Gazetesi'nden çıkışında saat 15.00 sıralarında uğradığı silahlı saldırı sonucu olay yerinde hayatını kaybetti.

# 20 Ocak 2007: Ogün Samast'ın akrabası jandarmayı arayıp cinayeti Ogün'ün işlediğini söyledi. Arkadaşlarıyla İstanbul'a gittiğini söylediği ihbar tutanağının tarihi 9 gün sonrası olarak yazılmış.
Zanlı O.S.'nin yapılan takip sonucu 20 Ocak Cumartesi günü saat 23.00 sıralarında Samsun Otogarında yakalandığı açıklandı. Dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, "cinayetin herhangi bir siyasi boyutu ve örgüt bağlantısının bulunmadığını suikastın milliyetçi duygularla düzenlendiğini" açıkladı…

# 24 Ocak 2007: Emniyetteki sorgusunun ardından Beşiktaş adliyesine çıkarılan azmettirici Yasin Hayal, gazetecilere "Orhan Pamuk akıllı olsun, akıllıııı…" diye seslendi.

# 2 Şubat 2007: Katil zanlisi O.S'nin Samsun'da yakalandıktan sonra Atatürk'ün sözünün yazılı olduğu Türk Bayraklı poster önünde poz verdiği fotoğrafları ile jandarma ve polislerle birlikte çekilmiş video görüntüleri ortaya çıktı.
Ogün Samast, duruşma sırasında Dink ailesini tehdit etti
Hrant Dink cinayet davasının 10. duruşması yapıldı. Duruşma sırasında tanıklardan Mesme Havva Ogün Samast'ın cinayet sırasında yalnız olmadığını söyledi ve diğer kişinin Yasin hayal olabileceğini söyledi. Öğleden sonra verilen aranın ardından duruşma salonuna girilirken Ogün Smast, önünden geçmekte olan Dink ailesini "Bekleyin, 5 yıl sonra görüşürüz" diyerek tehdit etti. Avukatların talepleri üzerine mahkeme Ogün Samast hakkında Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmasına karar verdi. ( 6 Temmuz 2009)


Dijital sayı 27 - 11 Mayıs 2021 (pdf)

Dijital sayı 26 - 27 Nisan 2021 (pdf)

Dijital sayı 25 - 6 Nisan 2021 (pdf)

Dijital sayı 24 - 23 Mart 2021 (pdf)

Dijital sayı 23 - 16 Mart 2021 (pdf)

Abone olun

Dostlarımız

Marksist.org

Marksizm 2013

dsip
















Su Hakkı Kampanyası