Dünyada gündemi kriz ve krize karşı emekçilerin her cephede mücadelesi belirliyor.
Türkiye’de ise gündem gene özgürlükler ve barış. Birbirinin içine giren bu iki sorun, önümüzdeki günlerde yeni anayasa maddelerinin çıkması ile belirlenecek.
Kriz dünya çapında ama özellikle Avrupa’da derinleşiyor. Yunanistan krizin en sert vurduğu ülke ama emekçilerin de en sert karşı koyduğu ülke.
17 genel grev üzerine son seçimlerde, faşistlerin küçük bir artışına karşı, PASOK’un solundaki güçler büyük bir sıçrama gösterdi.
Sol Yunanistan dışında Avrupa’da her yerde kazanıyor. Şimdi sorun solun krize vereceği yanıt.
İktidara gelen sol kemer sıkma politikaları ile mi krizi atlatmaya çalışacak yoksa borçları ödemeyi reddeden, işçi ve emekçilere değil bankerlere, finans kuruluşlarına, patronlara kendi yarattıkları krizi ödeten bir politika mı izleyecek.
Birinci yol tutulduğunda bugün yükselen solun hızla gerileyeceğini göreceğiz.
İkinci yol tutulduğunda ise toplumun nasıl farklılaşacağını ve toplumsal bir devrime doğru evrileceğini göreceğiz.
Özgürlük olmadan barış, barış olmadan özgürlük olmaz
Bugün Türkiye’de bu iki mücadele alanı iç içe geçmiştir. Özgürlükçü bir anayasa bekleyenler mutlaka adil bir barış için de mücadele etmek zorundadır, barışı kazanmak için mücadele edenler ise özgülükleri de en geniş anlamı ile kazanmak için mücadele etmek zorunda.
Bu nedenle özgülükçü bir anayasa son derece önemli.
Askeri vesayetin bütün izlerinden temizlenmiş, Kemalist devletin araçlarından arındırılmış yeni bir anayasa tam anlamıyla özgürlükçü olabilmek için mutlaka Kürt halkının ulusal kimliğini de tanımak zorunda.
Böylesi bir anayasa ancak savaşın bitmesi, adil bir barışın kazanılması ile mümkündür.