Küresel kapitalizmin savaş örgütü NATO toplandı. Gündem yine ABD'nin savaşıydı. Dünyanın efendileri savaşı Afganistan ve Pakistan'da derinleştirmeyi konuştu.
Obama soluğu Türkiye'de aldı. O da Bush gibi asker istedi. Afganistan'da işgal yedi yıldır sürüyor. 80 bin NATO askerine rağmen işgalciler ülkeye egemen olamıyor. Direnişçiler güçleniyor. NATO daha baştan kaybettiği bu savaşı devam ettirmek için üyelerinden daha çok asker istiyor.
Türkiye'nin bir ayağı zaten Afganistan bataklığında. 2 bine yakın Türk askeri Afganistan'da, şimdiye kadar geri hizmetlerde bulundular. Ama direniş büyüdükçe çatışma için daha çok müdahaleci güce ihtiyaç olacak. Türk askerleri bir NATO askeri olarak kaçınılmaz olarak direnişçilerin karşısına çıkacak. Afganistan'a gönderilen her asker Türkiye'de yaşayanların hiç bir çıkarının olmadığı, aksine çoğunluğun karşı olduğu bu savaşın daha da sürmesine yol açacak. Buna izin veremeyiz. Oradaki askerler evlerine dönmelidir.
Bu işgalin sonucunda Afganistan'daki savaş daha da kanlı bir karmaşaya dönüşüyor. Yüzlerce NATo askeri öldü. Tüm bunlara rağmen NATO hala ülkenin yarısından azını kontrol edebiliyor.
Afganistan işgali insani bir görev olarak sunulmasına rağmen; yaşam sıradan Afganlar için kötüleşmeye devam ediyor. Geçen yıl yaklaşık 2000 Afgan NATO güçlerinin ayrım yapmayan hava saldırıları nedeniyle öldü yada yaralandı. Bu saldırılarda çoğu zaman adı kötüye çıkmış, muğlak hedefleri bombalayan insansız uçaklar kullanıldı.
Ülkenin tüm gelişmişlik göstergeleri düşüşte. Uyuşturucu üretimi hızla artıyor. Neredeyse hiç hukuki yaptırım ya da sosyal güvence yok.
Afgan Bağımsız İnsan Hakları Komisyonu'nun yakınlarda açıkladığı rapora göre ülkenin bir çok bölgesinde yaşayan Afgan kadınların tümünün durumu kötüye gidiyor.
Şimdi anketler gösteriyor ki 2001'deki işgalden beri ilk kez Afganların çoğu yabancı işgal güçleri hakkında "olumlu" değil "olumsuz" düşünüyor. Köylerde NATO'ya karşı savaşı yürütenlerin El-Kaide ya da Taliban ile doğrudan bağlantısı olmayan yerel güçler olmasına giderek daha sık rastlanıyor.
Gerçek şu ki bugün NATO açıkça örgütün amaçlarına uyan saldırgan, askeri fetihlerle bağlantılıdır.
Örgüt 1949'da Batı Avrupa ülkelerini; Sovyetler Birliği ile onun doğu bloğu uydularını ortaklarını bir araya getiren Varşova Paktının saldırılarından korumak amacıyla bir askeri ittifak olarak kuruldu.
Ama gerçekte NATO her zaman başka amaçlara hizmet etti. ABD'nin Avrupa'daki müttefiklerini hizada tutmak amacıyla tasarlanmıştı. NATO'nun en üst düzey askeri görevlisi daima bir ABD subayı oldu.
Fransa'ya İkinci Dünya Savaşı sonrası liderlik eden General Charles de Gaulle bu "ast" olma durumunu kabullenmeyi reddetti ve bu yüzden de Fransa'nın NATO'nun askeri kanadının bir parçası olmasına karşı çıktı. Fransa'nın şimdiki cumhurbaşkanı Sarkozy zirvede bu politikayı sonlandırmayı planlıyor.
Dahası ilk günlerinden beri NATO ona üye ülkelerdeki "komünizm" yada "yıkıcılık" tehlikesine karşı harekete geçme hakkını açıkça muhafaza etti.
Zamanında bu hak özellikle sol görüşlü partizanlar ile sağ görüşlü ordu arasında şiddetli bir iç savaşın yaşandığı Yunanistan'a müdahale etmeyi gerektiriyordu. Ama daha geniş ölçekte de uygulanabilirliği vardı.
Lord Ismay, ilk NATO genel sekreteri, ittifakın hedefini ünlü "Amerikalıları içeride, Rusları dışarıda ve Almanları kontrol altında tutmak" sözleriyle ifade ederken İngiliz bakış açısından amaçlarını ortaya koyuyordu.
Çözülüş
NATO bu yapısını 1991'de Varşova Paktı dağılıp Soğuk Savaş bitene kadar sürdürdü. Bu aynı zamanda NATO'nun varlığı için sözde bahanesinin de ortadan kalktığı anlamına geliyordu. Ancak yok olmak bir yana, NATO bugüne kadar devam eden bir genişleme sürecine girdi.
Örgüt bir nükleer "ilk saldırı" politikası geliştirdi. Bu nedenle savunma amaçlı bir örgüt olduğu iddiası iyice anlamsız bir hale geldi.
Ayrıca Avrupa'nın herhangi bir bölgesinde meydana gelen bir istikrarsızlığın üyelerini tehdit edeceğini öne süren "alan dışı" kavramını geliştirdi.
Bu nedenle NATO 1990'lardaki Balkan savaşları sırasında bağımsız askeri bir güç gibi hareket etti ve 1999'da Sırbistan ve Kosova üzerinde 11 haftalık bir bombardıman yürüttü.
Hiç bir zaman BM Güvenlik Konseyi'nin sağladığı yasal yetkilendirmeye sahip olmayan bu saldırılar NATO'nun açıkça emperyalist bir güce evrilmesinde bir dönüm noktası niteliği taşıdı.
NATO'nun Sırbistan'daki savaşı "Teröre karşı savaş"ta bugün tanıdık gelen birçok durum hakkında önceden fikir verdi. ABD'nin tam kontrolü altında sivillerin büyük çaplı bombardımana maruz kalması, "insani müdahale" adı altında örtbas edildi. Sırp lider Slobodan Miloseviç "Yeni Hitler" diye etiketlendirildi.
Kosova Savaşına direniş Irak ve Afganistan savaşlarına olanlardan çok daha küçük olmasına rağmen yine de önemliydi.
Direniş bunun "insani müdahale" değil emperyalizmin tarihindeki yeni bir aşaması olduğunu anlayan insanlar arasında yayıldı.
1990'larda Soğuk Savaş'ın sona ermesi ve "küreselleşme"nin yayılması yeni emperyalizmin öncü hamleleriydi. Bu yeni emperyalizm döneminde ABD artan rekabet şartlarında ekonomik çıkarlarını korumak için askeri gücünü kullanmaya karar verdi.
Bu dönem aynı zamanda doğuda ABD çıkarlarının saldırısına da sahne oldu. Çok fazla dikkat çekmedi ama Belgrat bombardımanının başladığı ay, NATO üç eski Varşova Paktı ülkesi olan Polonya,Macaristan ve Çek Cumhuriyeti'ni üyeliğe kabul etti.
Yayılmacılık
NATO'nun doğuya doğru genişlemesi batı emperyalizmi'nin ana hedeflerinden biriydi. Bu; aynı zamanda geçen yaz Rusya ve Gürcistan arasında yaşanan savaşın nedenlerinden de birini oluşturuyordu.
Bu nedenlerden dolayı emperyalizme karşı mücadelenin bir parçası olarak NATO karşıtlığı bugün hiç olmadığı kadar yakıcı bir ihtiyaç. Günümüzde hiçbir yerde savaş Afganistan'da yaşandığından daha gerçek değil. Barack Obama bugünlerde 17.000 ABD askerinin çatışma bölgesine gönderilmesini onaylayarak Afganistan'daki toplam ABD varlığını 55.000'e çıkardı. Bu aynı zamanda ABD tarihindeki en büyük ikinci askeri yükümlülük.
ABD aynı zamanda diğer NATO üyelerine ağır baskılar uygulayarak, kendisinin izlediği yolu takip etmelerini ve daha fazla asker göndermelerini istiyor.
Farklı ülkelerden gelen NATO güçlerinin toplam sayısı şimdi 80.000'e ulaştı. Ancak gerçekçi bağımsız tahminler Afganistan'ın askeri kontrolü için gereken miktarın bundan çok daha fazla olduğunu iddia ediyor; 500.000 civarı.
Bundan dolayı NATO'nun Afganistan'da "kazanması" mümkün değil. Ama kaybetme olasılığı ABD'nin on binlerce yaşamı daha harcamasını engellemiyor.
Afganistan'da yabancı işgal güçleri bulunduğu müddetçe, ne gelişme ne demokrasi ne de barış mümkün.
Afgan savaşı Irak'taki "kötü" savaşla kıyaslanabilecek "iyi" bir savaş değil. İkisi de bir an önce bitmesi gereken yıkıcı savaşlar. Bitmeleri gerek çünkü dikkatimizi yöneltmemiz gereken gerçek tehlikeler var; iklim değişikliği, kitlesel yoksulluk ve dünyayı ekonomik durgunluğa sokan dengesiz ekonomik uygulamalar. NATO'ya meydan okumak dünyayı değiştirmek için verilen geniş mücadelenin can alıcı bir parçası-
Lindsey German
Onur Devrim Üçbaş,
Socialist Worker'dan çevirdi
Bataklık büyüyor, NATO asker istiyor
Dünyayı savaşa ve işgale boğan Bush'un ardından yönetime gelen Barack Obama ABD'nin terörist imajını yenilemiş gözüküyor. Tüm dünya Bush'un gitmesine sevindi. Tüm dünya bir siyahın ABD başkanı olmasını büyük bir değişim olarak gördü. Obama değişim sloganıyla geldi. Ancak bu değişimin dünyayı kana bulayan savaş politikalarında yaşanmayacağı, hem NATO zirvesinde hem de Obama'nın Türkiye ziyaretinde görüldü. O da Bush gibi Türkiye'den asker istiyor.
Hakim medya, birbirini boğmaktan zevk alacak kadar düşman siyasetçiler, monşerler sevinçle Obama'yı selamlıyor. Obama, İslam fobisine karşı konuşuyor. Ancak İslam fobisinin kaynağı ABD'nin hegemonya savaşı ve Obama bu savaşı sürdüreceğini söylüyor. Irak'ta ABD'nin büyük yenilgisinin ardından Afganistan ve Pakistan onların yeni hedefi.
Obama, mecliste yaptığı konuşmada ABD ve Türkiye arasındaki dostluğa atıfta bulundu. Birlikte yaptıkları işleri övdü. Bu işler neydi? Obama Kore'yi, Bosna'yı, Afganistan'ı anlattı. Beğenmekte haksız sayılmazdı. Türkiye, ABD emperyalizminin sadık bir dostu, yayılmacı bir devlet olarak savaşlara girmeye baştan beri hevesliydi.
Yıl 1950'ydi. NATO, ABD çıkarları doğrultusunda Kore'de savaşıyordu. Kore ikiye bölünürken, Türkiye hemen 5 bin asker gönderdi. "Komünist" Kuzey Kore'ye karşı 3 yıl boyunca savaştı. NATO, Kuzey Kore'yi yenemedi. ABD askerleri çeki- lirken Türk birlikleri tampon oluşturdu. Onbinlerce Kuzey Koreli aske asker tam üzerlerine geldi. 1000 Türk askeri öldü, 2 binden fazlası yaralandı. Ama kulübe kabul edilmişti, Türkiye 1952’de NATO üyesi oldu
Yıl 1992'ydi. SSCB yıkılmış, Doğu Avrupa'daki stalinist rejimler işçiler tarafından yerle bir edilmişti. Balkanlarda yerel egemen sınıflar kanlı bir boğazlaşmayı başlattı. Boşnaklar Sırpları, Sırplar Hırvatları, ikisi birden Boşnakları katletmeye başladı. Savaş üç yıl sürdü. Bu NATO için büyük bir fırsattı. Boşnaklardan yana görünüp bölgeye yerleşti. Türkiye yine göreve çağrıldı. Bosna'ya Türk askerleri gönderildi. Balkan hakları aşağıdan bir çözümü bulamadı, çünkü önleri işgalci güçler tarafından kesilmişti.
Yıl 2002’ydi. 11 Eylül 2001'de ABD'de İkiz Kulelere yönelik saldırının faturası ABD tarafından dünyaya kesildi. Bush "ya bizdensiniz ya onlardan" dedi. Bir yıl sonra El Kaide'yi bahane ederek Afganistan'ı işgal etti. Usame Bin Ladin'in kellesini alıp, geri döneceklerdi. Bin Ladin unutuldu, onlarsa geri dönmedi. Türkiye yine göreve çağrıldı. 2 bin Türk askeri bir kaç yıldır Afganistan'da işgalci bir güç olarak bulunuyor.
Obama şimdi daha fazlasını istiyor. Çünkü NATO güçleri Afgan direnişi tarafından hırpanalıyor. 80 bin işgalci asker yetmiyor. Daha fazla asker istiyorlar. Türkiye halkının çoğunluğu ABD’nin savaşına karşı. Irak savaşına girilmesini bu güç engellemişti. Şimdi daha zorlu bir görev savaş karşıtlarını bekliyor. Afganistan’a yeni asker yollanmasını önlemek, oradakileri evlerine döndürmek gerek.