17 Mayıs’ta Ankara’da Uluslarası Homofobi Karşıtı buluşma gerçekleşiyor. KAOS GL Derneği tarafından üç yıl önce başlatılan etkinlikle bu yıl Ankara dışınsda, İstanbul, İzmir, Bursa, Diyarbakır ve Van’da gerçekleşiyor. 17 Mayıs günü geyler, lezbiyenler, biseksüeller, transeksüller ve heteroseksist baskıya karşı olanlar Ankara’da bir yürüyüş gerçekleştirecek. Sosyalistler eşcinsellerin kurtuluş mücadelesini destekliyor. Eşcinseller özgürleşmeden heteroseksüeller de özgürleşemez!
İnsanın doğaya yabancılaştığı, insanın insanı sömürdüğü bu dünya adaletsiz bir yer. Eğer kendi cinsinize ilgi duyuyorsanız ya da toplumsal olarak size yüklenen cinsel kimliğin dışında yönelimlere sahipseniz adaletsizlik ikiye katlanıyor. Geyler, lezbiyenler, biseksüeller, transeksüller için bu dünya yaşanmaz bir yer.
Tarih boyunca eşcinsellik her varoldu. Sadece insan toplumları değil, doğada da eşcinsellik hep vardı. Ancak tarihin bir anında tüm insanlar heteroseksüel olmaya, olmayanlar ise dışlanmaya, horlanmaya, hakarete alınmaya, tecrit edilmeye, aç bırakılmaya ve öldürülmeye başlandı.
Neden? İnsanların 'normal' ya da 'anormal' olmasına kim karar verebilir? En özel ve insani olan yan cinsellik hakkında neden devlet belirleyicidir? Kadınsı olmaktan ölesiye korkan bireyin nefreti nereden kaynaklanıyor?
İnsanların bir bölümünün sırf cinsel yönelimleri farklı olduğu ve düzen tarafından anormal kabul edildiği için dışlanması kabul edilemez. Sosyalistler her türlü baskıya karşıdır ve ezildikleri için eşcinsellerin yanındadır.
Toplumdaki hâkim fikirleri belirleyen zenginliği ve gücü elinde tutanlardır. Tarih boyunca eşcinsellere karşı nefreti iktidarlar körüklediler. Şiddet ve ayrımcılık devlet eliyle uygulandı. 'Normal' ya da 'anormal' olanın ne olduğuna onlar karar veriyor. Uzun yıllar boyunca egemen sınıflara hizmet eden üniversite kürsüleri eşcinselliği sapkınlık olarak gösterdi. Ancak 1970'lerden bu yana bilim insanları bir çok araştırma ve bulguyla eşcinselliğin heteroseksüellik kadar normal olduğunu ortaya koydu. Modern tıp ve psikiyatri eşcinselliğin bir varoluş biçimi olduğunu bugün kabul ediyor. Ancak egemen sınıf tarafından bu gerçek hala reddediliyor.
Devlet, cinselliği düzenliyor. Kural koyuyor. Onlara göre önemli olan paranın belli ellerde toplanması. Sömürülecek yeni işçi kuşaklarının yaratılması. Bu yüzden cinsellik doğurganlıkla özdeşleştiriliyor ve kadınların ezilmesi demek olan aile kurumu ayakta tutuluyor. Ancak cinsellik doğurganlıkla özdeşleştirilemez. İnsanlar üreme amacının dışında da sevişirler. Sadece doymak için değil haz almak için de bir yemek kültürünün var olması gibi. Devlet, kapitalist toplumun devamı için insana ait ve özgür bir alan olması gereken cinselliğe bu yüzden itinayla müdahale ediyor.
Heteroseksizm, yani sadece kadın ve erkeğin ilişki kurabileceğini savunan anlayış her yeni doğan kuşağa aktarılıyor. Çocuklar ve gençler bu kalıba sokulmak isteniyor. Eğitim müfredatı bütünüyle bu fikri empoze ederken, ırkçı ve muhafazakar politik akımlar eşcinselleri doğrudan hedef alıyor. Bireye ait en özel alan olan cinselliğin ayarı baştan bozuluyor. İnsanlar sabit erkeklik ve kadınlık rollerine hapsediliyor. Ahlak ve inanç sistemleriyle yasaklanmış olanın varlığı ya da bir anlığına hissedilmesi egemen sınıfın fikirleriyle düşünen sıradan insanı önce korkuya sonra da nefrete yöneltiyor.
Eşcinsellere dönük saldırı, cinayet, taciz, aşağılama, iş vermeme gibi her türden suçun kaynağı sömürünün devam etmesi içindir. Eşcinsel varoluş düzenin tüm hiddetine üzerine çekiyor. Çünkü sistemin üzerinde yükseldiği heteroseksist temeli dinamitliyor. Sabit cinselliğin olmadığını gösteriyor ve egemen ahlak anlayışına hayattan karşılık veriyor.
Tarihte eşcinselliğin ve genel olarak cinselliğin özgürce yaşandığı uzun dönemler oldu. Ancak son 400 yıldır eşcinseller üzerindeki baskı ve şiddet katmerlenerek arttı. Hitler ve Naziler, yüz binlerce eşcinseli gaz odalarında öldürdüler. Stalin ve Rus bürokrasisi onları akıl hastanelerine kapattı, adalarda tecrit etti, zorla tedavi adı altında ölüme itti. Irkçı ve faşist örgütlenmeler sürekli olarak heteroseksüelleri eşcinsellere karşı kışkırttı. Dünyanın dört bir yanında binlerce eşcinsel sokak ortasında vahşice öldürüldü. Kim devletler ise daha pratik bir çözüm buldu. Eşcinselliği idam ile cezalandırdı.
Eşcinselller özgür olmalıdır. Kimse cinsel yönelimlerinden dolayı öldürülmemelidir.
Sosyalistler için homofobiye ve transfobiye karşı olmak ırkçılığa ve savaşa karşı olmak kadar açık ve tartışmasız bir tutumdur. Eşcinsellerin ve heteroseksüllerin özgürlük için birlikte mücadelesi nefrete ve nefreti yaratan toplumsal koşullara son vermelidir.
Cinsellik: İnsanlar arasındaki en dolaysız ve ilişki biçimi. Sadece doğurganlık ve üreme değil, haz ve mutluluk alanı. Binlerce yıl özgürce ve kuralsız yaşandı. Ailenin, devletin ve özel mülkiyetin doğuşuyla baskı altına alındı.
Heteroseksüellik: Karşı cinse ilgi duymak. Erkek ve kadın arasında.
Eşcinsellik: Kendi cinsine ilgi duymak. Erkekle erkek ya da kadınla kadın arasında. Antik Yunan’da ve Osmanlı toplumunda hakim ilişki biçimidir.
Biseksüellik: Her iki cinse de ilgi duyabilmek.
Trans yönelimler: Doğuştan gelen biyolojik cinsiyetine rağmen karşı cinse dönüşen ya da karma olan. Kadından erkeğe, erkekten kadına dönüşmek.
Heteroseksizm: Erkek ve kadın arasındaki cinselliği tek cinsellik olarak kabul etmek. Cinselliği doğurganlıkla özdeşleştirmek. Aile kurumunu olmazsa olmak görüp farklı cinsel yönelimleri sapıklıkla suçlamak. Farklı cinsel yönelimlere sahip insanları baskı altında tutmak.
Homofobi: Kadınsı olmaktan duyulan korku ve bundan kaynaklanan 2 bin yıllık nefret. Kökeni Lut Peygamber’in kendi kaviminin yozlaşmasına, erkek kölelere sistematik tecavüze karşı çıkışıdır. Ancak tek tanrılı dinlerin hakim yorumları ve egemen ideolojiler tarafından eşcinsellerin yaşatılmaması aracına dönüşmüştür.
Transfobi: Bir erkeğin kadın ya da bir kadının erkek gibi giyinip görünmesinden yaşamasından korkmak ve nefret etmek.
Cinsiyetçilik: Erkeğin kadından üstün ve birincil cins olduğunu olduğunu ileri süren egemen fikir. Cinsiyetçiliğe göre kadın zayıf ve güçsüzdür.
Ayrımcılık: Dünyanın büyük bölümünde homofobi ve transfobi bir devlet politikası. Eşcinseller heteroseksüllerle eşit haklara sahip değil. Eşsincellik ya da transseksüellik dünyanının bir çok yerinde ve Türkiye’de hala bir öldürülme gerekçesi.
Cinsel devrim: 1968’de dünya kapitalizmine karşı büyük isyan eşcinsellerin kurtuluş mücadelesinin de başlangıcıdır. 1968’in aktivistleri “hepimiz biseksüeliz” sloganını öne sürmüştü. Cinsellik araştırmaları gösteriyor ki biyolojik cinsiyetimizin dışında kişiliğimiğizin bir parçası olan cinsel yönelimlerimiz var. Bunlar statik değil, tamamen değişken.
17 Mayıs 2009, Pazar, ANKARA
Homofobiye Karşı Yürüyüş
Buluşma Saati: 13:00
Kurtuluş Parkı Vedat Dolakay Nikâh Salonu önünde
buluşuyoruz. Oradan Kolej Kavşağından, Yüksel Caddesi İnsan Hakları Anıtı’na Yürüyoruz.
www.antihomofobi.org