Anti-emperyalizm ve Anti-kapitalizm
Anti-emperyalizm Türk solunun belki en çok kullandığı terimdir. Bazı arkadaşlarımız her taşın altında ABD'yi ve ABD emperyalizmini arar, bulamayınca da çeşitli komplo teorileri üretir. Onlar için Anti-emperyalizm kapitalizmin bir aşaması olarak değil, ABD'nin başlarında bulunduğu bir grup gelişmiş ülkenin Türkiye'yi sömürgeleştirmesinden ibarettir. Bu sebeple sol, birçok dönemeçte değişik yerlere savrulabiliyor. İşgal altında bir ülkede yaşıyormuşçasına "Tam bağımsız Türkiye" sloganı solun temel sloganlarından birisi hâline gelebiliyor.
Kapitalizmin bir aşaması olan emperyalizm ve buna karşı verilmesi gereken antiemperyalist mücadele bu arkadaşların anladıklarından hayli farklı. Emperyalizm teorisinin solun bazı kesimleri tarafından ulusalcı bir açıdan yorumlanması maalesef madalyonun öbür yüzünde emperyalizm teorisinin geçersiz olduğu ya da milliyetçiliğe zemin hazırladığı türünden düşünceler ortaya çıkmasına yol açıyor.
Marksist emperyalizm teorisi günceldir
Marksist emperyalizm teorisi ilk olarak Avusturyalı Marksist Rudolf Hilferding tarafından geliştirilmiş, sermayenin rekabetçi liberalizmden nasıl tekelci finans kapitale dönüştüğü kapitalizmle bütünlük içinde ele alınmıştır. Bu teori daha sonra Lenin ve özellikle de Buharin tarafından geliştirilmiş ve tekelci sermayenin giderek kendi devletleriyle bütünleşmesi sonucunda kapitalist devletler arasında doğacak rekabetin çözümünün ancak askeri olabileceği gözler önüne serilmiştir.
Birinci Dünya Savaşı bu teoriyi hem tarih önünde doğrulamış hem de Marksistlerin, milliyetçi solcularla en açık hesaplaşmasına yol açmıştır. Sosyal demokratlar 1914 yılında işçi sınıfının kendi egemen sınıfı yanında saf tutması anlamına gelecek emperyalist savaşa destek vermiş, Lenin ve Luxemburg gibi bir grup enternasyonalist bu tutumu hızla mahkûm ederek savaş karşıtı propagandaya başlamıştır. Marksistler, bu savaşta kendi devletlerinin yenilgisini savunarak, işçi sınıfının uluslararası birliğine sahip çıkmıştır.
Lenin ve Buharin tarafından geliştirilen emperyalizm teorisi, daha sonra çeşitli Marksistler tarafından giderilen eksiklikleriyle, bugün hâlen dünyayı anlamak için gereken temeli sunar. Marksist emperyalizm teorisi olmadan bugünkü kapitalizmi anlamak ve ona karşı mücadele etmek mümkün değildir.
BOP mu, Yeni Amerikan Yüzyılı mı?
Türkiye'de solcusundan ulusalcısına, faşistinden kemalistine herkes ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi'nden (BOP) dem vurmaktadır. Herkesin kendine ait bir BOP'u vardır, ancak ana hatlarıyla bu projeye göre ABD, Ortadoğu'daki petrollere el koymak için Türkiye'nin de dahil olduğu Ortadoğu coğrafyasını sömürgeleştirmek istemektedir. Oysa ABD'nin Afganistan ve Irak saldırıları altında BOP'u aramak, emperyalizm hakkındaki gerçekleri görmezden gelmek anlamına gelir, savaşa karşı verilen mücadeleyi de milliyetçi bir yere çekmek anlamına gelir.
ABD, en büyük rakibi SSCB'de devlet kapitalisti rejim çöktükten sonra Batı bloğu içindeki ekonomik ağırlığını yitirmeye başlamıştır. Dünya çok kutuplu bir hâle gelmiş, Çin, Avrupa Birliği, Rusya gibi güçler karşısında ABD hegemonyası gerilemiştir. Ancak ABD askeri olarak hâlen dünyanın en büyük gücüdür ve hegemonyasını Afganistan ve Irak savaşları ile pekiştirmeye çalışmıştır.
ABD'nin kafasında yeni bir Amerikan Yüzyılı daha vardır. Ancak evdeki hesap çarşıya uymamış, Irak direnişi ve dünya savaş karşıtı hareketi sayesinde ABD Irak'ta tam anlamıyla bir bataklığa saplanmıştır. ABD başkanı Barack Obama bu bataklıktan çıkmanın yolunu Afganistan ve Pakistan'da işgali derinleştirmekte görmektedir. ABD emperyalizmi ve onunla işbirliği yapan ülkeler savaş karşıtları tarafından yenilgiye uğratılmadıkça savaş emellerinden vazgeçmeyeceklerdir.
Türkiye de ABD ile birlikte Afganistan işgalinde yer alan, Lübnan'da askerleri bulunan bir ülkedir. Bunun sebebi Türkiye'nin ABD'nin sömürgesi olması değil, egemen sınıfının çıkarları ABD ile birlikte davranmayı gerektiren alt emperyalist bir ülke olmasıdır. Türkiye bir sömürge ya da işgal altında bir ülke değil, tersine, ABD'nin Ortadoğu'daki en sadık müttefiklerinden biridir. Bu sebeple emperyalizme karşı verilen mücadele Türkiye egemen sınıfının bölgedeki çıkarlarına karşı da verilmesi gereken bir mücadeledir. Bu mücadelenin sloganı "Tam Bağımsızlık" olamaz.
Ordu antiemperyalist olabilir mi?
Anti-emperyalizmi kendi ülkesinin bağımsızlığını savunmak olarak görenlerin orduya sahip çıkması tesadüf değil. Onlar, ABD emperyalizmine karşı kahraman ordumuzun bizleri işgalden, sömürüden koruyacağına inanıyor. Bu sebeple bir askeri darbe bile antiemperyalist bir nitelik taşıyabilir. Yalçın Küçük'ün televizyonlarda "Ben orducu sosyalistim" diye bağırmasını yadırgamamak gerek. Emperyalizmi anlamazsan, NATO üyesi orduyu sosyalizmin öncüsü sanmak gibi bir manyaklığa kapılabilirsin.
Türkiye solu içinde bu gelenek çok eskilere dayanmaktadır. Doğan Avcıoğlu ve Mihri Belli öncülüğünde geliştirilen, stalinizm ve kemalizmin garip bir bulamacı olan Milli Demokratik Devrim tezi emperyalizme karşı öncelikle milli burjuvaziyi desteklemek gerektiğini, bu amaç doğrultusunda orduyu ve "zinde güçleri" harekete geçirmek gerektiğini savunuyordu. Eylemlerde "Ordu-gençlik el ele" sloganları atılıyor, ulusal bayraklar taşınıyordu. 15-16 Haziran 1970'te işçi sınıfının devrimci bir güç olduğunu kanıtlayan büyük direnişler polis ve asker tarafından ezildiği halde bu fikirlerin etkisi sürmüş, "sol cunta"cıların 9 Mart'ta yapmayı planladıkları askeri darbe yenilgiye uğramış, yerine 12 Mart 1971 darbesi gelmiştir.
Bugün aynı fikirler trajikomik bir biçimde sözde antiemperyalistler tarafından savunulmaktadır. "Ordu Göreve" pankartları açanlar kendilerini antiemperyalist olarak tanımlamakta, ordunun antiemperyalist bir rol oynayacağını düşünmektedir. Ergenekon davasında da aynı tavır açığa çıkmaktadır, ulusalcılar her yeni dalgada emperyalizmden dem vurmakta, darbecilerin binalarına "Ergenekon yalanı, Amerikan planı" pankartları asılmaktadır. Buradaki trajik unsur kendilerine "solcu" adını verenlerin bunu sahiplenebilmesi, komik unsur ise antiemperyalist olarak tanımlanan ordunun her darbeden sonra NATO'ya bağlılığını açıklamasıdır.
Antikapitalist olmayan bir Anti-emperyalizm olmaz
Yanlış bir Anti-emperyalizm retoriği sayısız işçi mücadelesinde de karşımıza çıkmakta, mücadelenin hattını muğlaklaştırmaktadır. Örneğin, Tüpraş özelleştirmesine karşı ileri sürülen slogan "TÜPRAŞ vatandır, satılamaz" şeklindeydi. Özelleştirmeye karşı verilen mücadelede önemli olan özelleştirme midir, yoksa özelleştirilen şirketin hangi sermayeye satıldığı mı?
Sermayenin vatanı yoktur, işçilerin vatanı olmadığı gibi… Kapitalizm var olduğu günden bu yana küresel olarak işleyen bir sistemdir, bu sistemi alt üst etmek ise ancak işçi sınıfının enternasyonal direnişi ile mümkündür. Yurtseverliğin, ulusalcılığın, milliyetçiliğin Anti-emperyalizmle bir ilgisi yoktur, bu fikirler işçi sınıfını suni olarak bölmeye hizmet eder. Anti-emperyalizm ancak Anti-kapitalizm ile birlikte anlamlıdır. Antikapitalist olmaksa enternasyonalist olmayı gerektirir.