Marksizm Sohbetleri: NATO, Ergenekon ve ateş etmenin faydaları
Ergenekoncular ve Ergenekon'un fasa fiso olduğunu iddia edenler, uzun bir süredir ulusalcılıktan geçiniyor. Bu ulusalcılık, kesif bir ABD karşıtlığıyla el ele ilerliyor, ABD karşıtlığından güç alıyor.
İşçi Partisi, bir süredir "Ergenekon yalanı, ABD planı" kampanyası yapıyor.
Derin devleti önemsizleştirmek isteyenler, "ABD'nin izin vermediği bir darbe gerçekleşemez" diyerek, ABD ve AKP'nin işbirliği içinde, Türkiye'yi yeni baştan dizayn ettiğini ve köhnemiş kontrgerilla yerine yeni bir kontrgerilla kurmaya çalıştığını, Ergenekon davasının bu planın etkin bir parçası olduğunu anlatıyor.
Ulusalcılara göre, ABD karşıtlığı denince de akla gelmesi gereken ilk örgüt, Türk Silahlı Kuvvetleri, bu yüzden bazı mitinglerde ve cenazelerde, "Ordu göreve!" pankartları açıyorlar.
Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un yaptığı açıklamalar ise, ulusalcıları bir kez daha hayal kırıklığına uğratmış olmalı. Zira, Başbuğ, NATO'yu öve öve bitiremiyor. NATO'nun, "devam eden dönüşümünün, tam hazırlıklı ve muharebeye hazır güçlerin, kendi topraklarında, çevresinde ve stratejik uzaklıkta bütün askeri operasyonları ve misyonları yerine getirmesini sağlayarak, ittifakın var olan ve 21. yüzyılda ortaya çıkan güvenlik tehditlerine karşı durma yeteneğini güçlendireceğini" söylüyor.
Öncelikle NATO, ABD liderliğinde batı hegemonyasının sürdürülmesi için örgütlenen askeri aygıttır. Marksist emperyalizm teorisi NATO'nun ne olduğunu net bir biçimde açıklıyor. Tek tek ülkelerdeki egemen sınıfların devlete, askere ve polise ihtiyaç duymak zorunda olması gibi, dünya hegemonyasını garanti altına almak, sermayenin küresel ölçekte üretim ve yeniden üretimine karşı gelişecek tepkileri ezmek, yok etmek veya bastırmak için emperyalistlerin de dünya çapında savaşacak askeri güce gereksinimi var.
İkinci Dünya Savaşı'nın kesin galibi ABD liderliğinde kurulan NATO'ya katılmak iki koşula bağlı: 4 Nisan 1949'da imzalanan Washington Anlaşması'nın ilkelerini kabul etmek ve NATO'nun askeri amaçlarını benimsemek.
Her iki koşul da ABD'nin "komünizm" tehdidine karşı batı egemen sınıflarının liderliğini üstlenmesini onaylamak anlamına geliyor.
NATO'nun tarihi, 1950 Kore Savaşı, 1958 Lübnan müdahalesi sırasında ABD'nin İncirlik Üssünü kullanması, 1990 Körfez Krizi, 1998-1999 Kosova müdahalesi, 2001'den itibaren Afganistan'da savaşan güç olması gibi kanlı ve özetle sömürgeci işgal savaşlarını başlatma ve sürdürmenin tarihidir. Bu silah ticaretinin, hukuk tanımazlığın, nükleer yıkımın ve nükleer silah tehdidinin, kaba bir sömürgeciliğin, on binlerce yoksul sivilin katledilmesinin, barış içinde bir arada yaşayan toplulukların kışkırtılması ve parçalanması için müdahalelerin tarihidir.
Bu, kuşkusuz ki aynı zamanda, derin devletin ve kontrgerillanın da tarihidir.
Ulusalcıların kafasının karıştığı yer de tam burası. Türk Silahlı Kuvvetleri, bu tarihten ayrı bir tarihe mi sahiptir? Hayır!
İlker Bağbuğ'un konuşması bir istisna değil, silahlı kuvvetlerin geleneksel, Kore savaşının sonrasında NATO üyesi olan Türkiye'nin resmi görüşüdür.
Türkiye, NATO'nun üçüncü büyük ordusu. Bu güç, Özel Harp Dairesi, Özel Kuvvetler, Gladio gibi örgütlerle bağlantısız mı? Hayır! Bağlantılı.
Peki, 2004'e kadar, her türden derin devlet oluşumunu önemseyen, suçlayan, eylemlerde, kontrgerillaya karşı slogan atanlar, ne oldu da Harp Daireleri, Özel Kuvvetler, Gladio gibi isimlerin yanına, Ergenekon ismi eklendiğinde, yani zaten başlı başına bir NATO, silahlı kuvvetler ve ABD katkılı bir organizasyon suçüstü yakalanıp, açığa çıkartılıp, teşhir olmaya başladığında rahatsız olmaya başladılar?
Rahatsız olmaya başladılar çünkü tam da o tarihlerde aktif bir şekilde darbe planlayan Ergenekoncuların, darbeye bir toplumsal temel yaratmak için ürettiği en temel politik iddiayı gerçek sandılar. Zokayı yuttular. AKP hükümetinin şeriatçı bir karşı devrim peşinde olduğuna inandılar.
Çetelerin paçasından yakalanmasının toplumdaki değişim ve demokrasi isteğinin değil, cumhuriyet değerlerini gasp etmek isteyen ABD işbirliğindeki mollaların komplosunun sonucu olduğunu düşünmeye başladılar.
O gün bugündür savrulup duruyorlar!
En ulusalcıların en ABD'ci olduğunu da, NATO'nun genişlemesinden yana ateşli konuşmalar yapan Başbuğ'un Genelkurmay Başkanlığı'nı yaptığı ordu kademelerinde daha geçen hafta açığa çıkan darbe planının "normal" bir ulusalcı eylem planı olduğunu da göremiyorlar.