Deniz Baykal ve ırkçı CHP
"Ergenekon'un avukatı" sonunda ağzından baklayı çıkardı. Hükümetin DTP ile diyalogunu da içeren açılımına tam destek çıkan Milli Güvenlik Kararı bu iflah olmaz ırkçıyı çıldırtmışa benziyor. Açık açık söylüyor: "Bu sürecin sonu çatışma." Dün sahte şeriat korkusuyla darbe için seferber ettiği kitleleri, şimdi savaşın sürmesi için ırkçılığa davet ediyor.
Devletin Kürtlere karşı yürüttüğü savaşta 40 binden fazla insan öldü. 3 bin köy boşaltıldı. Binlerce insan kaybettikleri yakınlarının nereye gömüldüklerini bile bilmiyor. Hapishanelerde 10 binden fazla "terör suçlusu" Kürt bulunuyor. 12 Eylül darbesinden bu yana ise Kürtlerin önemli bir bölümünün işkenceden geçirildiği, geçirilmeyenlerin ise aşağılanma ve ayrımcılıkla yaşadı.
Türkler açısından da durum acıydı. 5003 asker, onlarca korucu ve güvenlik görevlisi bu savaşta öldü. Ölenlerin çoğu erlerdi, anlamsız savaş için cepheye sürülmüş fakir ailelerin çocuklarıydı. Türkiye'nin dört bir yanına tabutlar döndü. Kürt savaşında askerlik yapıp dönenlerse akli dengesini yitirdi. Zonguldak eşi ve ailesinin beş ferdini tek tek vuran kişinin Dağlıca'da bir komanda olması tesadüf değildi. 25 yıllık savaş en az 500 milyar dolar yuttu. Bu para Türk emekçilerden alınan vergilerden çıkarılmıştı. Ölümlerin, çatışmanın yarattığı acıların yanına bir de fakirlik eklendi.
Ama Baykal göre bunlar yetmez. Devlet Kürtler baskı altında tutmaya devam etmeli. Kürt sorununda demokratik çözüm süreci derhal bitirilmeli. Yoksa… "Bu proje bundan sonra da ortaya atılmaya devam edilirse Türkiye'de huzur gerçek anlamda bozulacaktır. Bu sürecin sonunda Türkiye çatışmaya sürüklenecektir."
İnsanı kanı üzerinden siyaset yapmak demek tam da bu olsa gerek. Kimse CHP'nin "sol" olduğunu söylemesin. Karşımızda etnik temizlik kışkırtan ırkçı bir lider, darbe ve savaş kışkırtıcısı bir parti var.
Devlet Bahçeli ve faşist MHP
Türkiye'de Kürt sorununu gündeme getirdiği için anayasal olarak kurulmuş onlarca parti kapatıldı. Kürtlerin yasal siyaset imkânlarını kullanmak için kurduğu tüm partiler kapatıldı. DTP hakkında kapatma davası sürüyor. Başka nedenlerle de partiler kapatıldı, "proletarya diktatörlüğünü" savunduğu ya da "irticacı" olduğu gerekçeleriyle. Yüzde 47 oy alarak iktidara gelmiş AKP'yi kapatmak için ellerinden geleni yaptılar. Ama bir parti var ki katliamlar yapsa da, onu bunu vursa da, ırkçılık ve nefreti yasa da, açıkça etnik temizlik-dağa çıkmaktan-silahlı mücadeleden bahsetse de kim bu partiye karşı herhangi bir dava açmıyor. Faşist MHP, kimileri tarafından hâlâ meşru bir siyasi güç olarak sunuluyor ve onu dikkate almamız isteniyor.
AKP'nin uzlaşmasını istedikleri MHP'nin lideri Milli Güvenlik Kurulu toplantısından sonra uzlaşma koşullarını da söyledi. Çözüme kesinlikle karşılar ve Bahçeli'ye göre "Türkiye hayati bir kavşak noktasına gelmiştir."
Bahçeli'nin yardımcısı Mehmet Şandır, Führer'in ne demek isteğini tercüme etti. MHP'ye göre Kürt sorununun çözümü "Hıristiyan Batı'nın, Türkleri Anadolu'dan atma hayallerinin gecikmiş bir planı." "Türkiye, Balkanlar ve Ortadoğu gibi parçalatılmaya çalışılıyor. Birileri 25 yıllık dağ mücadelesiyle bu toprakları parçalama hayalindeyse, MHP'liler de 50 yıl dağda mücadeleye hazır."
Dağa çıkma sözleri bir çok kişiye MHP'nin kontrol edemediği için son verdiği Tekir Yaylası şenliklerini hatırlattı. Birkaç bin faşist her yıl Kayseri'deki Tekir Yaylası'nda buluşur, havaya kurşun sıkar ve ulurdu.
Bugün onca ulumaya rağmen toplumun barış ve demokrasiden yana olan çoğunluğu karşısında faşistlerin sesi pek çıkmıyor ya da böyle komik algılanıyor. Evet, onlar kaybeden taraf, ama tehlikeliler.
MHP 25 yıldır süren savaş boyunca Türklerin ve Kürtlerin birlikte yaşadığı Batı'daki birçok ilde iki halkı birbirine kışkırtmaya çalıştı. Bu Ergenekon'un da hedefiydi, gayet uyumlu ilerlediler. 70'lerde Maraş'ta aralarında çocuklar ve hamile kadınların bulunduğu 100'den fazla Alevi'yi doğrayarak ya da boğarak katleden faşistler yeni provokasyon ve katliamları kışkırtıyor.
Barış süreci başladığından bu yana Türkiye'nin her yerinde ülkücü faşistler tarafından asker uğurlamaları düzenleniyor ve her bir şovenist bir gösteri. Kürtlerin yoğunlukta yaşadığı İstanbul'un Gaziosmanpaşa İlçesi Karadeniz Mahallesi'nde bir parka araçlarıyla gelen 50 kişilik faşist grup 'Burası Kürtlere mezar olacak' sloganları attıktan sonra araçlarını parkta bulunan vatandaşların üzerine sürmesiyle ağır yaralanan 71 yaşındaki Bitlis'li İhsan Erbey yaşamını yitirdi. Gaziosmanpaşa'da iki gün önce yine Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bir sokakta çöp kutusuna bırakılan bombanın patlaması sonucu 1 Kürt yaşamını yitirmişti.
Dağa çıkmaya ne güçleri ne de cesaretleri yeter. Ancak onlar şimdi böylesi eylemlerle kan dökmeye başladılar.
Açıkça ırkçılık, faşizm savunan ve bir yöntem olarak terörizmi kullanacağını söyleyen MHP hakkında derhal kapatma davası açılmalıdır. Faşist parti ve Ülkü Ocakları gibi uzantıları derhal kapatılmalı, yöneticileri hakkında soruşturma açılmalıdır. Kardeş kanı dökeceğini söyleyen Bahçeli yargılanmalıdır.
Erbakan ve Devletçi Saadet Partisi
Deniz Baykal ve Devlet Bahçeli'den sonra Kürt sorununun barışçıl çözümüne açıkça karşı çıkan isim Erbakan oldu.
Saadet Partisi'nin manevi lideri Erbakan'a göre "Kürt meselesi diye, Türkiye'nin bölünmesini istiyorlar." 1960'lardan bu yana aktif bir siyasetçi olan Erbakan'a göre bir Kürt sorunu zaten yok: "Böyle Türk-Kürt diye, ayrım diye bir meselemiz yok. Kürt-Türk birbirimizin kardeşiyiz. Tek bir milletiz, tek bir ümmetiz." Bu sorunun kökü dışarıda, şu Avrupalılar yok mu onlar bölüyor. Neden mi Haim "Naum planını" uygulamak için. Ama bu plan da ne? Kimsenin bilmediği, ama Erbakan'ın bildiği bu plana göre "dış güçler" Türkiye'yi İsrail'e "vilayet" yapmak istiyor!
Erbakan'ın savaş açılımının oldukça fantastik. Ergenekoncular tarafından ortaya atılan ve sonra popülerleşen "Büyük Ortadoğu Planı"nın yeni bir versiyonu. İlginç olan ise Erbakan'ın ABD'yi değil bütünüyle Avrupa Birliği'ni hedef alıyor olması.
Erbakan'ın bu tutumu yaşıyla açıklanabilir mi? Saadet Partisi'nin "genç" Genel Başkanı Numan Kurtulmuş, Mardin'deki "töre" katliamının ardından idam cezasının yeniden getirilmesini savunmuştu. Onlar da milliyetçi, kemalizme düşman gibi gözükseler de şimdi Misak-ı Milli'yi savunmak için CHP ve MHP ile kol kolalar.
Ergenekon’un SP sevgisi
29 Mart yerel seçimlerinden önce, Ergenekoncu Mehmet Haberal'in kanalı Başkent TV'deki bir canlı yayında açık unutulan mikrofon, laiklik savaşçılarının nasıl kolayca "irtica" sempatizanına dönüştüğünü ortaya koymuştu.
"Kanal B Genel Müdürü Nahit Duru: Size 1.5 - 2 dakikalık bir haber ayırsalardı. O Doğan Grubu da dahil... Şu anda siz kafa kafaya gelmiştiniz.
Kemal Kılıçdaroğlu: Evet
Duru: Önümüzde daha bir hafta 10 gün zaman var. O süre içerisinde de geçerdiniz. Ama bunlar p.şt. Çok ciddi söylüyorum
Kılıçdaroğlu: Tabi... Tabi...
Duru: Ve çok üzülüyorum şimdi, Haberal... Haberal... Bana şu talimatı verdi. Dedi ki, ne yaparsan yap... Ne yaparsan yap...
Kılıçdaroğlu: Evet...
Duru: Bunların (AK Parti`nin) oyunu azaltacak Ankara, İstanbul, İzmir, Adana`nın oyunu artıracak ne p.ştluk biliyorsan hepsini yap dedi. Dedim ki hocam, yani biz tabi bu adamlarımızı çıkaracağız, ama esas Saadet`i (Saadet Partisi`ni) çıkarmak lazım. Niye dedi. Dedim bunlarda CHP`ye oy 1 gidecekse Saadet`e 3 gitme ihtimali var.
Kılıçdaroğlu: Evet...
Duru: Çıkarabilir miyiz dedi. Dedim ki Ertan Yülek`i tanıyorum konuşurum çıkarırız. Ertan`ı ben de tanıyorum dedi. O zaman siz konuşun dedim.
Kılıçdaroğlu: Ben de tanıyorum.
Duru: Ertan abiye açtım telefonu Saadet Partisi`nden istediğim adamı, Genel başkanları dahil getirdim. Buraya getirdim ve 1000`in üzerinde SMS geldi Saadet Partisi genel başkanına. Ve ben inanıyorum ki en az bir puan artırdı."
Peki ya diğerlerine ne demeli?
Savaştan ve çözümsüzlükten yana olanlar barış sürecini "dış kaynaklı" olarak görüyor. Aşırı sağcıların, ırkçıların ve faşistlerin böyle görmesi normal. Peki ya bu cepheyle neredeyse aynı argümanlarla barış sürecine karşı çıkan "sol"a ne demeli?
TKP'ye göre bu süreç tamamen dış kaynaklı. Kürtlerin onca bedel ödeyerek kazandıkları bir zafer, Türklerin artık yeter diyerek kendi egemenlerini ilk kez sorgulaması değil. ABD emperyalizminin oyunu. Amaç Türkiye'yi bölmek. TKP ise milli birlikten yana ve barışa açıkça karşı.
ÖDP'ye göre insani yönden bu süreç iyi, analar ağlamasın, çocuklar ölmesin. Ama o da TKP gibi barış sürecini ABD emperyalizminin bir oyunu olarak görüyor. Diyor ki şimdi susuyoruz, ama bu aslında karşıyız bu işe, o yüzden destekte olmayacağız.
Halkevleri'de aynı görüşte.
Bu üç siyasi güç Ergenekon soruşturmasına karşı açıkça tutum almış, darbeye karşı çıkanları "Fettullahçı", "Sorosçu", "liberal" olarak nitelemişti. Şimdi de barış sürecine karşı çıkmak noktasında buluştular.
Ama bu akıl almaz bir durum değil mi?
Nasıl olur da aşırı sağ ve "sol" aynı argümanlara, aynı teşhislere ve aynı tutuma sahip olabilir? Çünkü onlarda diğerleri gibi şoven. Kendi ezen uluslarının bakış açısıyla ve öncelikleriyle devam ediyorlar. Buna sosyal-şovenizm denir.