Ersin Tek
"1992'de Diyarbakır'dan Bursa'ya geldik. Ailece Diyarbakır'ı tutarız. Maçta 'PKK dışarı' diye bağırmaya başladılar. 'Biz PKK değiliz' diye cevap verilince olaylar başladı. Üzerimize adeta taş ve koltuklar yağıyordu. Maç süresince sürekli gözüm havada yanımda bulunan oğlum ve yeğenimin üzerine bir şey geliyor mu diye baktım, korktum."
"1992'de Diyarbakır'dan Bursa'ya geldik. Ailece Diyarbakır'ı tutarız. Maçta 'PKK dışarı' diye bağırmaya başladılar. 'Biz PKK değiliz' diye cevap verilince olaylar başladı. Üzerimize adeta taş ve koltuklar yağıyordu. Maç süresince sürekli gözüm havada yanımda bulunan oğlum ve yeğenimin üzerine bir şey geliyor mu diye baktım, korktum."
Diyarbakırspor'un Bursaspor'la yaptığı karşılaşmada oğlu ve yeğeni ile saldırıya uğrayan Edip Muratakan böyle anlatıyor maçta yaşadıklarını. "Ne mutlu Türküm diyene" pankartının açıldığı, Diyarbakırspor taraftarlarına saldırılan, PKK ve Kürt halkı alehine küfürlerin uçuştuğu bu maç; ne Bursaspor için, ne de Türkiye futbolu için bir ilk.
Geçen sezon, Gençlerbirliği içindeki tartışmalar, basına yansıdığında Samet Aybaba Mısır kökenli El Saka hakkında "Beni bir Arap'a tercih ettiler" demişti. Galatasaray-Sivas maçında ise, Sivasspor'un İsrailli oyuncusu Pini Balili aleyhinde "Kahrolsun İsrail, O... ç... Balili" tezahüratları yapılmış, federasyon ise bu tezahuratı ırkçılık olarak değerlendirmemişti.
Bursaspor taraftarları ise, 2006 yılında Gökkuşağı Derneği tarafından düzenlenmesi planlanan LGBTT yürüyüşünü engellemek için harekete geçmiş, polisin tutumunun da etkisi ile yürüyüşü gerçekleştirememişlerdi. Bursasporluların hakaret, tehdit ve küfürlerle dolu yaptıkları açıklamalar ve saldırgan bir şekilde eylemi engellemeleri karşısında herhangi bir işlem yapılmamıştı.
Son maçta yaşananların "sıradan vatandaş" tepkisi olduğu yönündeki görüşler ise en hafif deyimiyle yanılgı. Bursaspor içindeki taraftar gruplarının saldırgan ve ırkçı yaklaşımları özellikle Bursalılar tarafından çok iyi biliniyor. Üstelik, bu gruplar bütün taraftarları kapsamadığı gibi, büyük kısmının faşist parti üyelerinden oluştuğu da bilinen bir gerçek. Yani, yaşanan olay zaten ırkçı olan bir grubun, bunu tribüne taşıması.
Özetle Diyarbakırspor maçındaki olayların sorumlusu, örgütlü bir şekilde hareket eden; Dağlıca saldırısından sonra bütün Bursa sokaklarında kürtlerin işyerlerine yönelik saldırılarda bulunan ve aynı zamanda tribünlerde de boy gösteren faşistler.
Dünya tribünlerinde ırkçılık
Futbolun kirli yüzü ırkçılık yalnızca Türkiye'de yaşanmıyor elbette. Tüm dünyada futbol, ırkçılığın propaganda aracı olarak ırkçı örgütler tarafından kullanılıyor.
Futbolun küresel ölçekte bir pazar haline dönüşmesiyle beraber sahalarda ırkçılık görülmeye başlar. Bilinen yaygın örneklerden biri 1916'daki Güney Amerika Kupası olayıdır. Uruguay-Şili karşılaşmasında 4-0 yenilen Şili maçın iptalini ister. Gerekçesi ırkçılığın çok açık bir örneğidir. Şili heyeti Uruguay'ın iki oyuncusunun insan olmadığını söyler, zira onlar siyahtır.
70'lerde İngiltere sahalarında yaygın olarak görülen siyah oyunculara muz fırlatmak gibi ırkçılık örnekleri ise verilen mücadele sayesinde Avrupa'da İngiltere'yi tribünlerinde en az ırkçılık örneği görülen ülkelerden biri haline getirmiş durumda.
İtalya'da ise kendi takımında bile siyah ve yabancı oyuncuya tahammül göstermeyen ve yine dünyadaki örneklerinden şaşmayan bir şekilde taraftar çoğunluğunu örgütlü faşistlerin oluşturduğu Lazio takımı tribünlerinde sık sık Mussolini portreleri, Faşist Parti flamaları görmek mümkün.
"Modern ve kapitalist bir ideoloji"
Tribünler, ırkçılığın yaygınlaştırılması için yalnızca bir araç işlevi görüyor. Irkçılık, sadece sahada değil, saldırgan yüzünü yaşamın her alanında göstermeye çalışıyor. Çünkü, ırkçılık çoğu zaman düşünülenin aksine, hem kapitalizmin dünya ölçeğinde ortaya çıkışıyla eşzamanlı ortaya çıkmış, hem de bu yanıyla "modern" bir ideoloji.
Irkçılığın temelleri, 17. yüzyıla doğru sömürgecilik ile atıldı. Yeni sömürgelere "fetihler" misyon faaliyetleri ile temellendirilmekte, eski bir terim olan "barbar-uygar" ekseninde uygarlığı götürme temel amaç olarak kullanılıyordu. Yeni dönemin önemli bir özelliği, "barbar-uygar" eksenin "insan olmayan ırklar ile insan ırklar" arasına kayması oldu. Böylece, kapitalizmin ilk döneminde önemli bir emek gücü olarak köle emeğinin kullanılmasının da temelleri atıldı.
Bu ideolojik alt yapı, bugün yaygın olarak köle emeği ihtiyacına cevap vermek için kullanılmıyor. Irkçılık, küçük kardeşi milliyetçilik gibi; bir yandan işçi sınıfının birlikteliğine engel oluyor ve öte yandan ülkelerin ulusal çıkarları ekseninde bir yapay havuz yaratıyor. Patron işçi arasındaki çelişki, içerideki diğer uluslara ve emperyal çıkarlar ve hatta savaşlar sözkonusu olduğu zaman ise binlerce kilometre uzaktaki halklara yöneltilebiliyor. Böylece işçiler bir yandan patrona karşı birleşemezken aslında patron için birleşmiş olabiliyorlar.
Özellikle kriz dönemlerinde yaygınlaştırılan "hepimiz aynı gemideyiz" yurtçu-milliyetçi söyleminin ise hızla ırkçılığa evrilmesi de tarihte yaşanan örneklerden.
Durma, Dur De!
Irkçılığı gündelik hayatın her alanından defetmek için aralıksız bir mücadele sürdürmek zorundayız. Bursaspor taraftarının ırkçılığı karşısında gelişen tepkiler nedeniyle artık tribünlerde etnik ayrımcılık nedeniyle kulüplere ceza uygulaması başlatıldı. Türkiye Futbol Federasyonu Disiplin Talimatı'na olaylardan sonra eklenen bir fıkra ile artık Türkiye'de "herhangi bir takımın mensuplarını veya taraftarlarını aşağılamak, tahrik veya taciz etmek amacıyla; etnik veya bölgesel ayrımcılık içeren" slogan ve pankartlar cezai yaptırımla karşılaşacak.