Şenol Karakaş
CHP'den Onur Öymen'in meclis konuşması kemalizmin çürüyen varlığının son kanıtı oldu. Meclis kürsüsünden katliam çağrısı yapılması, kemalizmin merceğinden tarihe bakanlar tarafından görülemeyen bir vahşetin tüm toplumda tartışılmasına neden oldu.
Bu tartışma, "cumhuriyet kazanımlarının" ne menem bir şey olduğunu da bir kez daha gündeme getirdi. Öve öve bitirilemeyen cumhuriyetin bir soykırım ve defalarca kitlesel imhalarla şekillendiği artık yüz binlerce insan tarafından tartışılıyor.
Ermeniler ve Kürtlerin mezarlığı olan bir cumhuriyet.
Askeri darbeler cumhuriyeti.
İdamlar cumhuriyeti.
Kapatılan sendikalar cumhuriyeti.
Laiklik maskesi altına gizlenen dini inançlar üzerinde şiddet uygulayan bir cumhuriyet.
Askerler cumhuriyeti.
Diktatörler cumhuriyeti. Başbakan asanlar cumhuriyeti.
Deniz Gezmişleri asanların, Hrant Dink'i öldürenlerin, Varlık Vergisi çıkartanların, 6-7 Eylül vahşetini planlayanların cumhuriyeti.
Bu cumhuriyetten kazanımı olan tek toplumsal kesim, Türk burjuvazisi. Burjuvazi açısından kazanımlarla dolu bir cumhuriyet bu. Burjuvazisinin bekçiliğini yapan sivil-asker bürokrasi açısından da kazanımlarla dolu bir cumhuriyet.
Peki bu "kazanımlar" nasıl oluyor da solun bazı kesimleri tarafından da kazanım olarak, savunulabilecek bir ilerleme olarak görülebiliyor? Nasıl oluyor da "başkumandan"a ölüm yıldönümlerinde gazetelerinin manşetlerinde anma mesajları yayınlayabiliyor "solcular"?
O başkumandan ki, "Sorumluluğu üzerime alıyorum. Vuracağız Dersim'i" demişliğiyle de ünlüdür!
Aynı Mustafa Kemal, İzmir İktisat Kongresi'nde yabancı sermaye yatırımlarının önemi hakkında nutuk çektiği için, kemalizmin bağımsızlık ruhunu öne çıkartarak cumhuriyeti savunan sol, muhtemelen sayı saymasını bilmiyor. Yanılgının temelinde, Karl Marks'ın çağları, yani üretim tarzlarını birbirinden ayırmak ve kapitalist üretim tarzının feodal üretim tarzından daha ileri olduğunu vurgulamak için koyduğu ayrımın donuklaştırılarak güncel politikaya tercüme edilmesi yatıyor. Kan bağına dayalı bir hiyerarşi temelinde serfleri, köylüleri toprağın parçası gibi gören toplumsal örgütlenmeye göre, emekçinin "özgür emekçi" haline geldiği kapitalist üretim ve bu üretime bağlı siyasal ilişkiler Marks'ın altını çizdiği gibi tarihsel olarak ileri toplumlardır. Ama Marks'ın altını hemen, aynı anda çizdiği bir başka gerçek daha var: Kapitalizmde "özgür emekçi", iş bulamazsa açlıktan ölme özgürlüğüne sahip olan emekçi demektir. Bu yüzden ister aşağıdan ister tepeden gerçekleşsin, burjuva devrimleri, devrimin gerçekleştiği ve burjuva sınıfı iktidara geçtiği gün hızla gerici bir karakter kazanır.
Bu gerici karakter, uluslaşma adı verilen süreçle tüm toplumu şiddetle biçimlendirir.
Geçtiğimiz hafta yaşamını kaybeden İngiliz devrimci Marksist Chris Harman uluslaşmanın, diğer etnik sermaye gruplarını tasfiye ya da imha eden bir ya da birkaç etnik sermaye grubunun, kapitalist devlet aygıtının tüm şiddet mekanizmasını kullanarak kendisine bir ulusal pazar, bir emek pazarı ve küresel sermayeyle pazarlık gücünün garantisi olacak bir askeri güç yaratma süreci olduğunun altını çiziyordu.
Cumhuriyetine tutkuyla bağlı olanlar ve başkumandanlarını 10 Kasım'da ananlar, işte bu süreci savunmaya devam ediyorlar. Yine de Sezar'ın hakkı Sezar'a! Kemalizmi neden savunduklarını güzel güzel gerekçelendiriyorlar! Eğer bir inanan bulmalarına yardımcı olacaksa burada da bir kez daha hatırlatmakta fayda var: Eğer AKP durdurulamazsa saltanat rejiminin hortlaması ya da ABD'nin planlarının cumhuriyetten geriye kalan tüm bağımsızlık birikiminin tasfiye dilmesi gündemdeymiş!
Efendiler! Siz siz olunuz, kemalizmden kopunuz!