Ian Birchall
Japonya'nın 14 Ağustos 1945 tarihinde çekilmesinden beş gün sonra ABD, Nagazaki'de atom bombası patlattığında Kore probleme temkinli bakıyordu.

Rusya ve ABD 1945'de savaş sonrasında etki alanlarını genişletmek ve hegemonya kurmak için Yalta Konferansı'nı kullanmak istiyorlardı.

Ama Ağustos'ta Kore'nin durumu "tatmin edici" değildi ve hâlâ Japonya işgali altındaydı.

14 Ağustos'ta ABD Başkanı Harry Truman, Japonya güçlerine keyfi bir hat çizdi. Otuz sekizinci paralel Amerika'ya, paralel'in kuzeyi ise Rusya'ya bırakılmalıydı.

Rusya ve ABD arasında var olan işbirliğine dayalı ilişkiler uyarınca Rus diktatör Joseph Stalin, planın ayrıntıları hakkında bilgilendirildi ve gayet memnun olduğu gözlendi.

Rusya ve Çin, Kore'nin kuzey komşuları durumundaydı ve Rusya kuvvetleri erken davranıp savaşın getirilerini toplamak için Kore'ye girmişti.

Tabii ki hiç kimse ülkelerinin kaç parçaya bölünmesini istedikleri konusunda Korelilere danışmadı.

Temel endüstri bölgeleri ülkenin kuzeyindeydi. 1945'de Kore işçi sınıfı yaklaşık çeyrek milyon gücündeydi. Ama Rusya'nın bu hareketle hiçbir ilgisi yoktu.

Güneyde ABD, Japonya işgaline karşı örgütlenen devrimci komiteleri dağıttı. Bunun yerine ortaya iki kukla rejim ortaya çıktı.

Gerilla
Kuzeyde eski bir komünist gerilla lideri olan Kim Il Sung, Rusya'dan yeni bir rejim kurmak için döndü. Rusya askerleri, Kim'in görevini başarıyla yerine getirmesini sağlamak için 1948'e kadar ülkede kaldılar.

Güneyde ise ADB görevi, 37 yılını Amerika'da geçiren ve güçlü bir müttefik olacağının garantisini veren 70 yaşındaki Syngman Rhee'ye verdi.

Rhee'nin sistemi toprak ağaları ve diğer muhafazakar gruplara dayanıyordu. Yüzlerce rakibini hapse gönderdi. Ülkenin dörtte biri askeri hükümler altındaydı.

1947'de ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı bile çoğu Koreli'nin Japonya işgali altında olduğundan çok daha rahatsız olduğunu kabul etti.

1949'da Rusya ilk atom bombasını ürettiğinde Soğuk Savaş başladı.

İki taraf da bütünüyle karşı karşıya gelmek istemiyordu, taraflar bire bir savaş riskini göze almak yerine tercihen Üçüncü Dünya ülkelerinde güç gösterisinde bulunarak pozisyonlarını güçlendirmek istiyordu.

Kore savaşı bu koşullar altında başlamıştı. Bir önceki savaşın etkileri hâlâ belirgindi. İki taraf da işgale başlayan ülkenin diğeri olduğunu iddia ediyordu. Güney'in yönetiminde bulunan Rhee, Kuzey'i bazı durumlarda işgal ile tehdit etmişti.

Savaşın patlak verdiği 25 Haziran 1950'de Kuzey güçleri bariz bir avantaj kazanmıştı. Güney'in pek çok yeri iki ayda işgal edilmişti.

Bu, eğer saldırıyı başlatan taraf Güney ise Kuzey'in de savaşa çoktan hazırlıklı olduğunu kanıtlıyordu.

Ama marksistler için ilk kurşunu kimin ateşlediği savaşı analiz ederken pek önemli değildir. Önemli olan mevcut politik durum ve çatışma içindeki rejimlerin doğasıdır.

Çok açık ki, dünyanın büyük güçleri kuklalarını oynatıyordu ve iki tarafın da istediği şey savaştı.

ABD hızlı ve etkili bir müdahale için savaşı bir gereklilik olarak görüyordu. Önceki yıl Çin'de Mao'nun yönetimi ele geçirmesini engelleyememişti, ama Kore'de bunu başarabileceğini düşünüyordu.

ABD hükümeti, burada kurulacak sistemin ABD'nin dünyadaki hegemonyasına yönelik tehditleri önleyebileceğine inanıyordu.

Bu sırada, ABD'nin işine gelir şekilde, Rusya Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ni boykot ediyordu.

Sadakat
ABD, BM'de müttefiklerini harekete geçirdi ve Güney Kore'yi desteklemek için askeri harekete yetki veren bir önergeyi geçirdi.

ABD birliklerinin büyük kısmı - toplamda 1,5 milyon civarında - Kore'ye gönderildi, sahte Birleşmiş Milletler bayraklarına dolanmıştı. 63,000 İngiliz askeri ve ABD'ye sadık ülkelerden gelen birliklerle desteklendi.

Rusya savaşa doğrudan katılmaktan kaçınmaya karar verdi, ama Kuzey Kore rejimine askeri ve siyasi olarak koşulsuz destek verdi.

Savaşın ilk iki ayında Kuzey Kore hızlı gelişmeler gösterdi. Rhee rejimi öyle gözden düşmüştü ki çok az işçi savunmaya değer görüyordu.

Daha sonra ABD Kuzey Kore birliklerinin arkasına çıkarma yaptı, büyük güçlerin desteğiyle, kuzeye doğru hızla ilerlemeye başladı.

Bu süreçte Kuzey Kore ordusunın çoğu yok edildi.

Stalin ve Mao'nun anlaşmasıyla, çok sayıda Çinli gönüllü Kore'ye gönderildi.

Başlangıçta savaş ulusal özgürlük mücadelesi içeriyordu. Güney'deki işçi ve öğrenciler, Kuzey Kore güçleriyle birlik olmak için ayaklandı.

Birkaç ay sonra Kuzey ve Güney Kore orduları yok edildi.

Çatışma, Kore ülkesinde ABD ve Çin (Rus destekli) kuvvetleri arasında bir savaşa dönüştü.

1950 sonunda bölge kazanım ve kayıpları dengelenmişti ve iki taraf 38. paralel çevresinde çıkmaza girmişti.

Korelilerin savaşta kazanacaklarından çok kaybedecekleri vardı.

Savaşın zaiyatı ve sonucu korkuçtu, dört milyon ölü ve yaralı, 20 milyon mülteci.

ABD yeni bir silah kullanmayı düşünüyordu: napalm.

Guardian gazetesi muhabiri Rene Cutforth, bunu şöyle tarif ediyordu "Önümüzde dikkat çekici bir şahıs duruyordu, biraz çömelmiş, bacakları iki yana açılmış, kolları yanlardan uzanıyor.

"Gözleri yoktu, ve vücudunun tamamı yanmış bez parçalarıyla ve sarı beneklerle dolu siyah bir kabukla kaplıydı.

"Ayakta durmaya mecburdu, çünkü artık vücudu deriyle değil bez parçaları gibi çatlamış çizgilerle kaplıydı."

ABD, kayıplarını azaltmaya hazırlanıyordu.

1951'in başlarında Kore'de savaşan ABD'li General MacArthur, hükümetin stratejisini açıkça eleştirdi, "Zafere olanak yok" dedi ve bir süre sonra ordudan atıldı.

ABD egemen sınıfındaki baskın görüş Yalta saldırısına sınırlı destek vermekti.

Savaş iki yıl daha devam etti. Askeri açmaza gelişigüzel barış görüşmeleri eşlik ediyordu.

1953'te Eisenhower ABD başkanı oldu ve Stalin öldü. Temmuz 1953'te bir ateşkes üzerinde anlaşıldı.

Washington ve Moskova'da savaş bitirilmişti.

Kore halkı savaşın aktörü değil savaşın kurbanıydı.

Kore bölünmüş olarak kaldı.

Güney Kore işçilerin sömürüsü üzerine kurulu bir ekonomik gelişmenin - deyim yerindeyse - tadını çıkarıyordu.

Kuzey Kore, bir yandan megaloman ve akrabalarına ayrıcalık tanıyan Kim Il Sung yönetiminin bir yandan da Japonya ve Batı'ya ödenmesi gereken büyük borçların altında eziliyordu.

İki Kore devleti de büyük askeri harcamalarını sürdürdü ve bu durum savaş bittikten onlarca yıl sonra Güney Kore siyasetinde ordunun etkin rolüne büyük katkıda bulundu.

Kölece
İngiltere'nin Kore'deki askeri rolü küçüktü, ama İşçi Partisi hükümetinin ABD'ye kölece desteği İngiltere ekonomisinde büyük etkiler bıraktı.

Başbakan Clement Attlee askeri harcamaları derhal büyük miktarda artırdı. Askerlik hizmeti 18 aydan 2 yıla çıkarıldı.

İngiltere'deki ABD silahlı kuvvetleri 180'den 1000'e, ABD'nin kullandığı havaalanı sayısı 3'ten 30'a çıktı.

Bu duruma karşı tek tutarlı muhalefet pro-Stalinist çizgideki parlamento üyelerinden geldi.

İngiltere solundaki Komünist Parti'nin hegemonyası henüz sarsılmamıştı ve Washington'da üretilen yalanlarla dünyaya bakanlar Moskova'nın yalanlarına da kandılar.

İngiltere'deki küçük Troçkist hareketin çoğunluğu Kuzey Kore rejimine ve Moskova'daki yandaşlarına destek verdi.

Son sözler, 1950 tarihli Socialist Review'den (Sosyalist İşçi Partisi'nin o dönemki yayın organı):

Güney Kore'nin zaferi, ABD'nin Kuzey'deki etkisinin artması ve tüm Kore'nin ABD'nin Doğu Asya'daki toprağına dönüşmesi anlamına gelir.

"Diğer yandan Kuzey Kore'nin zaferi Kore'yi bürokratik Sovyet Rusya'ya dönüştürür - millileştirilmiş sanayinin ve sosyalist demokrasinin kontrolünün olmadığı...

"Bu yüzden iki tarafa da destek veremeyiz"


Basri Güler ve Usame Başaran Socialist Worker'dan çevirdi.


Dijital sayı 27 - 11 Mayıs 2021 (pdf)

Dijital sayı 26 - 27 Nisan 2021 (pdf)

Dijital sayı 25 - 6 Nisan 2021 (pdf)

Dijital sayı 24 - 23 Mart 2021 (pdf)

Dijital sayı 23 - 16 Mart 2021 (pdf)

Abone olun

Dostlarımız

Marksist.org

Marksizm 2013

dsip
















Su Hakkı Kampanyası