Milyonlarca insan dünyada bir şeylerin çok yanlış gittiğinin farkında. Onlar sefaletten, eşitsizlikten, savaştan ve ırkçılıktan bıkmış durumda başka bir şekilde işleyen bir toplum arzuluyor. Aynı zamanda çoğu kapitalizmi yıkmanın imkansız olduğunu düşünüyor.
Ancak- işçilerin üretim araçlarını kolektif olarak kontrol altına aldıkları ve demokratik bir planlama süreciyle herkesin ihtiyaçlarını karşıladıkları- sosyalist bir devrim mümkün!
Devrimler ciddi sosyal krizler sonucunda ortaya çıkarlar. Rus devrimci Vladimir Lenin devrimci durumu; yönetilenlerin artık eskisi gibi yönetilmek istemediği ve yönetenlerin artık eskisi gibi yönetemediği dönemler olarak tanımlar. Bu krizler kapitalizmin-işçilerin sömürülmesine, patronların ve ülkelerin kar için birbirleriyle rekabet etmesine dayanan-örgütlenme şeklinden kaynaklanır. Bu durum gelecekte devrimlerin olacağını gösteriyor.
Gelecekteki bir sosyalist devrim ihtimaline karşı argümanlar nelerdir?
Devrim mümkün değil, çünkü işçiler artık güçlü değil
Bazıları “işçi sınıfı”nı madenciler, metal işçileri ve liman işçileri olarak karikatürize ediyor. Onlar, bu gruplar günümüzde daha küçük olduğu için işçi sınıfının da küçüldüğünü söylüyor.
İşçi sınıfının doğası değişti-çağrı merkezlerinde madenlerde çalışanlardan daha çok sayıda insan çalışıyor-ama sınıf ayrımı gerçeği aynı kaldı.
Halkın ezici çoğunluğu işçi sınıfından- yaşamak için çalışma becerilerini satmak zorundalar. Ayrıca kapitalizmin merkezindeki sömürü- egemen sınıfın tamamen işçilerin emeğinin üzerinden geçinmesi- değişmedi.
Bu yüzden egemen sınıf işçilerin gücü tükenmiş ve sınıf mücadelesi ölmüş gibi davranmaktan hoşlanır. Gerçekte ise işçi sınıfının emeği olmadan toplumsal düzen yavaşlayıp duracaktır.
İşte bu nedenle devrimci Karl Marks kapitalizmi kendi “mezar kazıcıları”nı -işçi sınıfını- yaratan bir sistem olarak tarif eder. Çünkü işçilerin devrim yapma ve toplumu dönüştürme gücü vardır. Patronlar kendilerinin “zenginliğin yaratıcıları” olduğunu söyleyebilirler ancak grevler onları gerçekle yüzyüze getirecektir.
Sınıf savaşı kapitalizmin doğasında olduğundan benzer mücadeleler tüm dünya ölçeğinde yaşanır. Bu Karl Marks'ın dediği gibi “bazen açıkça, bazen gizli” devam eden bir süreçtir.
Geçtiğimiz haftalarda milyonlarca Fransız işçi ve öğrenci gösterilere katıldı ve greve gitti.
İşçilerin mücadelesi Yunanistan'ı sarsmaya devam ediyor.
Çin'de patronlar uysal bir işgücünü sömürebileceklerini düşünürken işçiler onlara direndi.
Yönetenler bizim güçsüz olduğumuzu düşünmemizi istiyor çünkü onlar gücümüzden korkuyorlar.
Devrim şöyle dursun, işçiler politikayla bile ilgili değil
Toplumdaki herşey bize değişimin imkansız olduğunu düşündürmek için düzenlenmiştir. Marks bu nedenle kapitalizm altındaki egemen fikirlerin egemen sınıfın fikirleri olduğunu söyler. Eğitimden kitle iletişim araçlarına her kaynaktan bize siyasetin ve ekonominin uzmanlara bırakılmasının en iyisi olduğu anlatılır. Toplumun hep böyle olduğu ve böyle olmasının da bir sebebi olduğu söylenir. Hepimizin doğuştan bencil olduğu; ırkçılık, cinsiyetçilik ve diğer gerici fikirlerin doğal olduğu düşüncesi sürekli olarak tekrarlanır, pekiştirilir ve şaşırtıcı olmayan bir şekilde işçilerin bir kısmı tarafından kabul görür. Bu fikirler yenilmek zorundadır. Ancak devrimler halkın çoğunluğu aniden düşüncelerini değiştirdiği için olmaz. Fikirlerin kitlesel düzeyde dönüşümü kitlesel mücadelelerin sonucunda ortaya çıkar.
Fikirler, halk direnişe geçtiğinde ve neler yapabileceğini görmeye başladığında değişir. İşçiler aynı zamanda siyahi ve beyaz, kadın ve erkek tüm işçilerin patronlara karşı ortak çıkarları olduğunu da görürler. İşçileri birbirinden ayıran farklılıklar önemini kaybeder. Örneğin, Fransız işçiler yakın zamanda üzerinde “Romanları değil, Sarkozy'yi gönder” yazan pankartlar taşıdılar.
Sıradan insanlar sık sık ırkçılığı ve cinsiyetçliği reddederler, özelleştirmeye karşı çıkar ve hatta manşetler onları suçlasa bile grevlere destek verirler. Halkın fikirleri çelişkilidir. Biz bir yandan toplumdaki egemen fikirlerden etkileniriz ancak diğer yandan çoğu zaman kendi deneyimlerimizden edindiğimiz bilgiler egemen fikirlerle çelişir.
Zamanlarının çoğunda insanlar kendi hayatlarıyla meşguldür. Bu onların apolitik olduğu anlamına gelmez. Devrimci durumlarda, kendilerini politik olarak görmeyenler bile hızla değişebilirler.
Devlet çok güçlü, her türlü devrim girişimini ezecektir
Egemen sınıf kendi pozisyonunu savunmak için elindeki tüm gücü acımasızca kullanacaktır. Devlet tarafsız değildir. Lenin onu “silahlı gruplar” kullanarak-ordu ve polis-“bir sınıfın başka bir sınıf üzerindeki baskısını sağlamanın aracı” olarak tanımlar. Devletin görevi işçilerin yerlerinde kalmasını sağlamaktır. Örneğin 1973'de Şili'de CIA, bir dizi reform vaadederek seçilen Salvador Allende'yi indirmek için egemen sınıf tarafından yapılan bir askeri darbeye yardım etti. Ancak işçiler gücü bu azınlıktan alabilecek potansiyele sahiptir. 1917'de dünyadaki egemen sınıflar, Rusya'daki karşı devrimcilerle birlikte Rus Devrimi'ni ezmeyi denedi. Karşıdevrimci general Kornilov şöyle diyordu: “Topraklarının yarısını yakıp yıkmamız ve tüm Rusların dörtte üçünün kanını dökmemiz gerekse bile Rusya'yı kurtarmalıyız.” Başarısız oldular. Devleti geri püskürtecek bir devrim için işçi sınıfının çoğunluğunu devrimi desteklemesini sağlamak ve egemen sınıfın değişimi direnmesine karşı koymak için güç kullanmaya hazır olmak gerekir. Bu illaki muazzam ölçüde şiddet kullanılmasını gerektirmez, güçlü hareketler kazanmak için daha az fiziksel güce gereksinim duyarlar. Güçlü bir hareket egemen sınıfın fikirlerinin etkisini kırabilir, ekonomideki kontrolünü yokedebilir ve sıradan askerlere güven vererek ayaklanmalarını ve devrime katılmalarını sağlayabilir, böylece güç kullanma tekelini burjuvazinin elinden alabilir. 1974'deki Portekiz Devrimi'nde silahlı kuvvetler işçilerin gösterilerine katıldı. 1871'de Paris Komünü kurulduğunda, işçi kadınlar askerleri silahlarını halka teslim etmeleri için ikna ettiler. Rusya'da askerler devrimcilerin tarafına geçerek kendi subaylarını tutukladı.
Tarih başarısız devrimlerle dolu- Devrim işe yaramıyor!
Devrim nesnel olarak mümkün, ancak bu onu kolay olduğu anlamına gelmiyor. Devrimci liderliğin gücü ve işçilerin güvenini kazanmış sağlam bir devrimci parti hayati önem taşıyor.
1917 Rus Devrimi'nin ardından işçiler Avrupa'nın büyük kısmında muazzam bir mücadele dalgası başlattılar. Ancak işçi sınıfı içinde kökleri olan, deneyimli devrimci partilerin eksikliği liderliği reformistlere bıraktı-onlar da devrimci potansiyeli yok ettiler.
Ama hareketi yönlendirebilecek güçlü bir devrimci parti yoktu ve sendika liderleri mücadeleyi kontrol altında tutmayı başardılar. Portekiz'de 1974 Devrimi milyonları politik olarak aktifleştirdi. Devrime katılmış bir sosyalist olan Fernando Rosas o dönemki havayı şöyle anlatmıştı: “Herşeyin mümkün olduğunu hissediyorduk. Sıradan bir kadın işçi kendisini şehirleri yönetebilecekmiş gibi hissediyordu.” Ancak yine liderlik sorunu vardı.
Komünist Parti işçilerin aşağıdan yarattığı yeni toplumu umursamıyor tepeden yeni bir rejim empoze etmekle ve kendi gücünü sağlamlaştırmakla ilgileniyordu. Batı tarafından desteklenen Sosyalist Parti ise mücadeleyi frenlemek konusunda anahtar rol oynadı. Devrimci durumlarda koşullar uzun süre aynı şekilde devam etmezler. İşçiler ya ileri giderler ve iktidara gelirler ya da patronların güç kullanması üzerine gerilemeye başlarlar. Saint-Just'un Fransız Devrimi sırasında dediği gibi “Yarım devrim yapanlar kendi mezarlarını kazarlar” Tarihten alınacak ders devrimlerin başarılı olamayacağı değil. İşçiler devrim yapsalar bile kazanmak için devrimci bir partiye ihtiyaçları vardır. Devrim tek bir olay ya da mücadeledeki bir gün değil, (Elbette hızlıca harekete geçilmesi gereken kritik günler olabilir) bir dizi mevzinin ele geçirildiği ve ulaşılan her amacın işçi sınıfını iktidar kavgasında ileri taşıdığı ve iktidarın kolektif olarak ele geçirilmesi amacıyla örgütlenilmesiyle sonuçlanan bir süreçtir.
Rus Devrimi güçlü bir sosyalist partinin varlığına rağmen, sonuçta başarısız oldu
Rus Devrimi'nin başlangıçta başarılı olduğunu vurgulamak önem taşıyor. Bunu sağlayan kilit faktör Bolşevik Partiydi. Parti işçilerin ayaklanma sürecini yürütmelerine önderlik etti. Birkaç yıl için sosyalizmin nasıl olabileceğinin bir örneği yaşandı.
İşçiler sovyet adı verilen konseyler aracılığıyla toplumu yönetti. Bu konseyler tamamıyla demokratikti, sorumluluk temeline dayanıyordu ve tüm temsilciler derhal geri çağrılabiliyordu. Toplumun nasıl işlemesi gerektiği konusundaki tartışmaya herkes katılmıştı.
Anti-semitizm ve cinsiyetçilik gibi eski fikirler çöpe atıldı. Kadınlar kapitalist ülkelerde yıllar sonra kazanılan haklara sahip oldular. Devrim 14 işgalci orduyu ülkeden kovdu.
Devrimin en nihayetinde yenilmiş olmasının sebebi başka yerlerdeki devrimlerin başarısız olmasıydı.
Devrimin liderleri her zaman yayılmanın gerekliğini vurguladılar. Maalesef başka ülkelerdeki devrimler başarılı olamadı ve yeni bir bürokratik, devlet kapitalisti sınıf iktidarı ele geçirdi.
Rusya örneği sosyalizmin mümkün olduğunu gösteriyor. Ayrıca 20'inci ve 21'inci yüzyıl boyunca yaşanan pek çok deneyim- Almanya, İran, Meksika, Çin, İspanya, Bolivya, Venezuela, Arjantin ve Brezilya gibi- devrimci bir dönüşüm için potansiyelin varolduğunu kanıtlıyor. Sosyalizme olan ihtiyaç günden güne artıyor.
Şimdi reformlar için mücadeleye devam etmeliyiz.
Reformlar için mücadele etmek işçilere daha fazlası için savaşmaları konusunda güven verir. Ancak kapitalizmin tam kalbinde yer alan sömürüyü reformlarla yokedemeyiz. Bunu sadece bir devrim başarabilir.