Burak Demir
NATO üyesi ülkeler, 19-20 Kasım 2010 tarihlerinde Lizbon'da yapılacak olan ve 'NATO'nun yeni stratejik konsepti'ni ele alacakları zirveye hazırlanıyorlar. 14 Ekim'de Brüksel'de, Lizbon zirvesine hazırlık niteliğinde NATO Savunma ve Dışişleri Bakanları Toplantısı yapıldı.
NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen'in Brüksel'deki zirveye sunduğu rapora göre 'yeni stratejik konsept', NATO üyesi ülkelerde yaşayan 900 milyon insanın "çağdaş tehditlere karşı çağdaş savunma yöntemleriyle" savunulması için gereken önlemleri içeriyor.
Rasmussen'in söylediklerine göre bu "çağdaş tehditler" Kuzey Kore ve İran'ın füze programları. Alınması gereken "önlemler" de NATO'ya üye ülkelerin NATO bütçesine yaptıkları katkıların arttırılması ve 'füze kalkanı' projesinin kabul edilmesi.
Rasmussen'in sunduğu rapora en güçlü destek ABD Savunma Bakanı Robert Gates ve Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'dan geldi.
Füze kalkanı projesi nedir?
Füze kalkanı projesi önce sadece ABD'nin bir projesiydi. Bu proje kapsamında Polonya ve Çek Cumhuriyeti'ne füze kalkanları yerleştirilecekti. Fakat Rusya'nın sert itirazlarının ardından bu proje askıya alındı.
Bu projenin gerçekleştirilememesinin ardından ABD'nin taşeron savaş örgütü olan NATO devreye girdi. ABD bu kez NATO aracılığıyla Türkiye'ye füze kalkanının yerleştirilmesi için çabalıyor. Bunun için hem Rusya'yı, onu tehdit ve hedef olarak görmediğine ikna etmeye, hem de NATO üyesi ülkeleri İran'ın ve Kuzey Kore'nin birer tehdit olduklarına ikna etmeye çalışıyor. "Tehdit ülkeler" listesinde Kuzey Kore'nin de adı her ne kadar geçse de esas tartışma Afganistan ve Irak savaşlarının ardından ABD'nin gözünü diktiği İran etrafında gerçekleşiyor.
Oysa Almanya, Fransa ve Türkiye gibi İran ile yoğun ticari ilişkileri olan NATO üyesi bazı ülkeler İran'ı böylesi bir tehdit olarak görmediklerini, İran'ı hedef alarak yapılacak füze kalkanı projesinin bu ülkelerle İran arasındaki ilişkileri zedeleyeceğini savunuyorlar.
Türkiye'nin tavrı "silahlanmaya evet, İran'ın hedef alınmasına hayır" şeklinde özetlenebilir. İran'ın bir tehdit olmadığını savunan Türkiye hükümeti füze kalkanı projesinin tüm NATO üyesi ülkeler kapsamında gerçekleştirilmesi gerektiğini savunuyor.
Esas tehdit NATO'dur
Dünya barışını ve halkların güvenliğini tehdit eden güçlerin listesini yapmak gerekirse ilk sıralara İran'ı ya da Kuzey Kore'yi değil NATO'yu ve ABD'yi yazmak gerekir. "Savunma projesi" olarak anlatılan füze kalkanı projesiyle ABD bir yandan, başta Rusya ve Çin olmak üzere diğer emperyalist rakiplerine karşı hegemonya mücadelesinde bir adım öne geçmek istiyor, diğer yandan tüm NATO üyesi ülkelerin İran'ı tehdit olarak kabul etmesini sağlamaya çalışıyor.
Burada Türkiye hükümetini rahatsız eden tek nokta İran ile ticari ve diplomatik ilişkilerin zarar görecek olması. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, hedefin İran olmadığının açıklanması şartıyla füze kalkanı projesini desteklediklerini belirtiyor.
Silah değil hastane, savaş değil barış!
Roketler ve radar istasyonlarıyla birlikte füze kalkanı projesinin maliyetinin milyarlarca doları bulacağı bekleniyor. Bu masrafı karşılayacak kaynak ise NATO üyesi ülkelerde yaşayan milyonlarca insandan toplanan vergiler.
Küresel mali krizi bahane ederek sosyal hizmetlerde kesintiye giden; yüz binlerce kamu emekçisini işten atan, ücretsiz sağlık hizmetlerini kısan, emeklilik yaşını yükselten, üniversite harçlarına zam yapan hükümetler konu silahlanma olunca milyarlarca dolar harcamaktan kaçınmıyorlar.
Savaş karşıtları da, füze projesinin ve NATO'nun yeni "savunma stratejisi"nin onaylanacağı beklenen Lizbon zirvesiyle aynı tarihlerde tüm dünyada füze projesini ve silahlanma politikalarını protesto etmeye hazırlanıyor.
Irak'ın 2003'te işgal edilmesinden bu yana emperyalizme, NATO'ya ve silahlanmaya karşı aralıksız mücadele yürüten Küresel BAK, "Türkiye'nin, Ortadoğu'nun ve Dünya'nın yeni silahlanma projelerine değil, barışa ihtiyacı var" tespitini yapıyor ve tüm savaş karşıtlarını NATO'yu protesto etmeye çağırıyor:
"Yeni bir silahlanma hamlesi demek olan 'Füze Kalkanı' projesine ve Türkiye'nin bu projenin bir alanına çevrilmesine, ABD'nin küresel hegemonya planlarıyla işbirliğine hayır diyoruz.
ABD'nin taşeron savaş örgütüne dönüşen NATO dağıtılmalı, NATO'nun Afganistan işgali derhal son bulmalı, Türkiye NATO'dan çekilmelidir!
Tüm savaş karşıtlarını silahlanmaya, 'Füze Kalkanı' projesine karşı ses çıkartmaya ve 19 – 20 Kasım tarihleri arasında Lizbon'da yapılacak NATO liderler zirvesini bulundukları her yerde protesto etmeye çağırıyoruz."
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu bülteninden
- ABD'nin dünya egemenlik oyunun büyük saldırı stratejisinin bir parçası, yeni oyuncağı, anti-balistik füzeler, füzesavar sistemler, füze savunma sistemleri ve füze kalkanlarıdır.
- 1962 de Küba'ya yerleştirilen füzeler Küba Krizine yol açmış ve durum Türkiye'yi de etkilemiştir. Çünkü bu sıralarda Türkiye ve İncirlik'de Jüpiter füzeleri ve U-2 casus uçakları bulunmaktadır. Bu durum Türkiye'ye S.S.C.B.den gelen nükleer savaş tehdidi ile sonuçlanmıştır. Türk devlet yöneticileri Türkiye'deki füzelerin sökülmemesi için NATO nezdinde girişimlerde bulundukları Küba belgelerinde yıllar sonra ortaya çıkmıştır.
- 11 Eylül 2001 saldırısından sonra A.B.D.,İran ve Kuzey Kore gibi ülkelerin füze programlarını bahane ederek füzesavar sistemlerini yine gündeme taşımıştır. Zaten Alaska ve Kalifornia'da bulunan füzesavar sistemi ile yetinmeyerek Doğu Avrupa'ya da füze rampaları ve füzesavar sistemi yerleştirmek istemiştir.
- Bu gelişme, özünde A.B.D.nin dünya egemenliğine yönelik büyük saldırısının stratejik bir parçasını oluşturmakta, başta Rusya ve Çin olmak üzere olmak bütün olası askeri rakiplerini hedef almaktadır.