Şenol Karakaş
12 Haziran seçim sürecinde son düzlüğe girdik. Artık çok az zamanımız var. Seçim sonuçları, iki partinin, AKP ve BDP'nin zaferine işaret edecek gibi görünüyor. MHP'nin yaşadığı sarsıntı uzun süre devam edecek. CHP ise ana muhalefet partisi olarak ne kadar şişinirse şişinsin, seçim sonrasında sıkıntılı günler yaşayacak.
Batıda, seçim mitinglerinin politik tartışmalardan uzak, kaset, seks, yolsuzluk, karşılıklı küfürler zemininde sürmesinin bir nedeni, sonuçların önceden biliniyor olması.
Bu, AKP'nin tek başına iktidar olmasının garanti görülmesinden kaynaklanıyor.
Tayyip Erdoğan'ın pervasızlığının, savaşçı bir dil kullanmasının, rahat rahat milliyetçiliği kışkırtmasının nedeni de bu! AKP liderliği, Kürt illerinde mağlup ama batıda galip olduğunun farkında. Tek bir milletvekili daha fazla çıkartmak için at pazarlığı yöntemini uyguluyor.
Fakat bu pazarlık yönteminin bir kusuru var: Pazarlık yapanları kaba saba bir hale sokarak şekillendirir. AKP, şimdi, daha kaba bir biçimde yeniden şekilleniyor. Darbe tehdidi, AKP'nin kapatılması riski ortadan kalktıkça, kısmi mağdur AKP görüntüsü yerine, kaba saba, pazarlıkçı, ağzı bozuk, belden aşağı vuran, Ermenilere, Kürtlere, görme engellilere, işçilere, gençlere yüksek perdeden seslenen, burjuva AKP daha belirgin bir hale geliyor.
13 Haziran'da bizi bekleyen ilk gerçek bu: kendine güvenli, mağrur, kitlesel desteği bir kez daha arkasına almış ve seçimden zaferle çıkarak egemen sınıfın ekonomik ve politik programını üzerinde hiçbir mağdur halesi olmadan uygulayacak bir burjuva partisi olarak AKP!
AKP'nin mağdur görüntüsünün, birisi darbecilerden birisi de ulusalcı, laik cumhuriyetin savunusundan başka elinde hiçbir kozu olmayan siyasi muhalefetten kaynaklanan iki temel nedeni vardı.
AKP'nin her seçimden zaferle çıkmasında bu muhalefet, AKP'yi şeriatçı, gizli ajandası olan, yaşam tar-zına düşman bir hayale çeviren, devletin laik ve cumhuriyetçi te-mellerini bu partiye karşı gerekirse darbe yaparak savunmak gerektiğini düşünen, AKP'ye oy verenlerin neden verdiğini hiçbir şekilde anla-yamayan bu muhalefet en önemli paya sahip.
Bu muhalefetin yanlışlığı nedeniyle 13 Haziran'da bizi bekleyen siyasi manzaranın en önemli yanını, Kürt sorununun ele alınışında AKP ile Kürt Özgürlük Hareketi'nin baş başa kalması oluşturacak. Bu yüzden bağımsız Blok adaylarının topyekûn meclise girmesi çok önemli.
AKP, Kürt sorununu Türk egemen sınıfı lehine, burjuvazinin en az kayıpla çıkacağı bir şekilde çözmeye çalışacak. Kürt Özgürlük Hareketi ise Kürt ulusal varlığının tanınması talebinden bir milim dahi geri adım atmayacak. Anadilde eğitim hakkından özerkliğe kadar
Bu gerilim hem aşağıda, sokakta mücadelenin seyrini tayin edecek hem de toplumun tüm dokusu yeni bir anayasa tartışmasına kilitlenecek.
Seçimlerden önceki AKP'nin HES'ler ve nükleer santralların inşası gibi politik başlıklarda sergilediği tutum, seçim sonrasında daha da belirginleşecek. Nükleer santrallara karşı mücadele, bütünüyle yeni liberal ekonomi politikaların hegemonyasına karşı direnişin kazanılıp kazanılamayacağının belirleneceği alan olacak.
Kısacası, 13 Haziran'da bizi bekleyen, bir kez daha mücadele olacak!
Savaş politikalarına karşı, Kürt halkının çözüm politikalarının yanında yer alacağız. Yani, özgürlükleri savunacağız.
Milliyetçi, askeri vesayetin izlerinin yer edindiği bir anayasa yerine, tümüyle yeni, emekçilerin, tüm ezilenlerin, dışlananların, Kürtlerin, Ermenilerin, tüm azınlıkların, cinsel yönelim özgürlüğünü savunanların, kadınların sınırsız özgürlük talebini karşılayacak yeni bir anayasa için mücadele edeceğiz. Yani, özgürlükleri savunacağız.
13 Haziran'dan sonra, nükleer santrallar yapmak isteyen, el altından pazarlıklarını sürdüren şirketlerin bir komitesi gibi çalışan AKP'ye, tek bir santral dahi yaptırmamak için örgütleneceğiz.
Sadece nükleer santrallarla değil, iklim değişimine karşı olmadan nükleer santrallarla karşı çıkılamayacağını yeniden anlatarak iklim hareketinin yeniden ve yaygın bir temelde örgütlenmesi ve kazanması için mücadele edeceğiz.
Ergenekon'un provokasyonlarına karşı, toplumsal muhalefetin sinir ucu, harekete geçirici gücü olmaya devam edeceğiz. Bir kez daha, özgürlükleri savunacağız.
Faşist çetelerin dağıtılması ve faşist partinin kapatılması için mücadele edeceğiz. Yine, özgürlükleri savunacağız.
Bütün bu mücadelelerin, işçi sınıfının direnişlerinin, eylemlerinin kopmaz bir parçası, işçi sınıfı hareketinin ezilenlerin tüm ekonomik ve siyasi sorunlarının popüler hareketine dönüşmesi ve bunun için de işçi sınıfının her düzeyde birliğinin sağlanması için mücadele edeceğiz.
Seçimler batıda Kürt illerindekine benzer bir heyecanla geçmese de seçim sonrasında bizi heyecanlı, mücadele dolu günler bekliyor.
Tunus, Tahrir, Suriye, Yemen, Yunanistan, Wisconsin, Diyarbakır ve bugünlerde İspanya heyecanlı ve mücadele dolu bir dünyada yaşadığımızı her saniye kanıtlıyor.
Sadece heyecanlı değil, kazanmanın da mümkün olduğu bir dünya.
Türkiye, seçim sonrasında da bazılarının sandığını tersine, dünyanın bir parçası olmaya devam edecek.