Volkan Akyıldırım
AKP'nin tabanındaki emekçilere seslenmeyi başaran, onların acılarını dindirmek için etkin siyasetler ve mücadele yöntemlerini ortaya koyan özgürlükçü sol, hükümet partisinin önünü 4. döneminde kesebilir.
Antikapitalist düşünür Immanuel Wallerstein "2011 sonrasında dünya solu" başlıklı makalesinde önemli tartışmalara dikkat çekti.
Wallerstein, Sosyalist İşçi'nin de tespit ettiği gibi, 2011'in dünya solu için iyi bir yıl olduğunu söylüyor ve bunun nedeni olarak kapitalizmin krizine gösteriyor.
Arap Baharı, Öfkeliler ve Wall Street'i İşgal Et hareketleriyle sesini yükselten %99'un "servetin aşırı kutuplaşması, çürümüş hükümetler ve çok partili sisteme sahip olsunlar ya da olmasınlar, bu hükümetlerin özünde demokratik olmayan doğalarına karşı" isyan ettiğini tespit eden Wallerstein "Dünya solu için şimdiki soru nasıl ileri gideceği ve başlangıç aşamasının bu söylemsel başarısını nasıl politik dönüşüme çevireceği" diyerek esas tartışmaya dikkat çekiyor:
"Dünya genelinde, merkez sağ güçler hâlâ dünya nüfusunun aşağı yukarı yarısına hükmediyor veya en azından politik olarak herhangi bir şekilde hâkimler.
Bu sebeple dünya solunun, dünyayı dönüştürmek için şu anda henüz erişilmemiş bir siyasi birlik düzeyine ihtiyacı olacak. Gerçekten de, uzun vadeli amaçlar ve kısa vadeli taktikler konusunda derin anlaşmazlıklar mevcut."
Wallerstein "Önümüzdeki beş-on yılda soldaki bu ayrışmaların üstesinden gelinebilir mi? Emin değilim. Fakat üstesinden gelmezlerse, dünya solunun, kapitalizm açık bir şekilde çökerken, hangi sistemin onun varisi olacağına dair önümüzdeki 20-40 yıl içindeki mücadeleyi kazanabileceğine inanmıyorum" derken tamamen haklı.
Dünya solunda iki ayrılık konusu
Wallerstein'a göre iki konudaki ayrılık sorunun merkezinde: Seçimlere bakış ve kalkınmacılık tartışması.
Wallerstein seçimler konusunda ayrılığın iki tarafını tarif diyor:
1) Seçimlere katılmayı faydasız bulan ve dünya sisteminin meşruiyetini desteklediğini düşünenler.
2) Seçim sürecinde rol almanın elzem olduğunu düşünenler.
İkinci grup da kendi içinde ikiye ayrılıyor:
A) "Bunlar sistemin içinde çalışmayı istiyor -işlevli birçok partili sistem varsa başlıca gelen merkez sol bir partinin içinde veya parlamenter seçeneğe izin verilmediğinde fiili tek parti içinde."
B) "Ve tabii ki ehven-i şer denileni seçme politikasını kınayanlar var. Bunlar, başlıca alternatif partiler arasında çok büyük fark olmadığını ileris sürüyorlar ve "hakikaten" solda olan bir partiye oy verilmesini destekliyorlar."
Wallerstein, "seçim taktiklerine ilişkin bu üç grup ortak noktada buluşmazsa dünya solunun kısa ya da uzun vadede egemen olma şansı olmaz" diyor ve uzlaşma yönteminin "kısa vadeli taktiklerle uzun vadeli stratejileri ayrı tutmak" olduğunu söylüyor.
Kalkınmacılık etrafında süren tartışma Türkiye'de teorik düzeyde sürse de soldaki ayrışmanın pratik ve yakıcı bir tarafını oluşturmuyor. Ancak seçimlere ilişkin tüm tüm dünya solu gibi Türkiye'deki hareketin de en temel tartışması.
Türkiye'deki tartışma
Bir burjuva partisi olan AKP, solun tarihsel tabanı olan işçi ve emekçilerden oy alıyor. Neo-liberal ekonomik politikaları savunması ve sağcı olmasına rağmen yığınlar tarafından sanki bir sosyal demokrat partiymiş gibi algılanıyor. Kitleler tarafından sol olarak adlandırılan/görülen CHP ise varlıklı sınıfların çıkarlarını savunan ve aşırı sağ siyasetler savunan bir parti.
Kürt ulusal hareketinin partisi BDP ise Kürdistan'da etkin. 12 Haziran 2011 seçimlerinde BDP'nin aldığı 2 milyon 700 bin oyun %99'undan fazlası Kürt oylarıdır ve BDP etrafında kurulan Blok'un AKP'ye oy veren Türkiyeli işçilere ve yoksullara seslenemediği, seslenemeyeceği görüldü. Buradaki tartışma tamamen Batı'yla ilgili.
Meclis dışında kendini sol olarak adlandıran parti ve örgütler ise binde küsurluk esamesi okunmaz oya sahip. Her geçen gün daha da etkisizleşiyorlar.
Ergenekon çetesine ve darbe girişimlerine karşı tutum ile başlayan yarılma ise 5 yılın ardından artık belirgin. Ulusalcı sosyalizmle milliyetçiliğe ve kemalizme karşı olan sol, siyasi olarak ayrışmış durumda.
Seçimlere katılmaya karşı çıkanlar ise sekter küçük gruplar ve sesleri duyulmayacak derecede etkisiz.
Özgürlükçü solcular
Özgürlükçü sol olarak adlandırılan küme Türkiye'de AKP'ye ve sağındaki güçlere karşı bir alternatifi ortaya çıkaracak güçleri barındırıyor. Diğerlerine göre çok daha kalabalık olmasına ve seçimlere katılımın önemini kavramasına rağmen etkin bir siyasi alternatife dönüşememiş durumda.
Oysa son on yılda siyasette sol adına yapılan en etkili müdahaleyi bu kesimler yaptı.
2007 seçimlerinde binlerce aktivistin harekete geçmesine yol açan Baskın Oran ve Ufuk Uras için düzenlenen bağımsız sol kampanyalar radikal politikalar İstanbul'da 110 bin oy aldı. Bu kampanyalara katılan binlerce aktivist, savaşa, küresel ısınmaya, nükleer santrallere, ırkçılığa ve milliyetçiliğe karşı hareketlerde de yer almıştı.
2010'da 12 Eylül referandumun Yetmez ama Evet çıkışını yapan ve Türkiye tarihinin en etkili siyasi kampanyasını yürüterek önemli reformların (günümüzde kullandığı anlamda hükümetlerin neo-liberal uygulamaları değil genel siyasi anlamıyla mevcut durumu iyileştirmek anlamında reform) kazanılmasına yol açtı. Türkiye çapında seçmenlerin yüzde 5- ila 7'lik kısmının sahiplendiği Yetmez ama Evet özgürlükçü sol politikaların Türkiye'de kitlesel bir taban bulabildiğini kanıtladı.
Özgürlükçü solda duranlar tam da Wallerstein'in tanımladığı iki kesimden oluşuyor. Sistemin içinde, etkili bir merkez partisi içinde çalışmak isteyenler (kemalizmi reddeden sol sosyal demokratlar ya da sol liberal demokratlar) ile "hakikaten sol" bir partiye oy vermek, bunu yaratmak isteyenler devrimci sosyalistler.
İlk tarafta Taraf okuru solcular diyebileceğimiz geniş bir örgütsüz kesim ile eski stalinist ve merkezci akımlardan kopanlar var. Bu kümenin küçük bir kısmı referandumda "evet" diyen EDP'de örgütlü.
İkinci tarafta ise Batı'da Yetmez ama Evet kampanyasının başını çeken DSİP ve Kürt hareketiyle ittifak halindeki bazı sosyalist gruplar duruyor. Burada da hiçbir partiye üye olmayan sosyalist bireyler çoğunlukta.
Kalkınmacılık tartışmasında her iki kanatla ayrışan Yeşiller ve bireysel akivistler ise özgürlükçü sol diye tarif edilen siyasi kümenin her iki kanadı ile birlikte çalışabiliyor.
Seçimlere şimdiden hazırlanmak
Özgürlükçü solcular, seçimlerde bir gerçek sol alternatifin yaratılması için bir araya gelmek, Yeni Sol girişiminde yaşananlar gibi gerilimler ve olumsuzlukları karşılıklı güven temelinde aşmak zorunda. Özgürlükçü sol safları bölen bir başka siyasi konuda Kürt sorunu. Süreci farklı değerlendirebilir, Kürt hareketine farklı bakabiliriz. Ancak barış ve demokratik çözüm talebi etrafında bir araya gelerek bu sorunu da aşabiliriz.
Wallerstein, "Gerçek, yüzde 99'un büyük kısmının kısa vadede şiddetli biçimde acı çektiği. Ve esas endişeleri bu kısa vadede çekilen acı. Hayatta kalmaya, ailelerine ve arkadaşlarına hayatta kalmaları için el uzatmaya çabalıyorlar. Hükümetleri, toplumsal dönüşümün potansiyel aracı olarak değil, doğrudan politika kararlarıyla kısa vadeli ızdırabı etkileyebilecek yapılar olarak hesaba katarsak, dünya solu, acıyı minimuma indirecek iradeyi onlardan almak için elinden gelen ne varsa yapmak zorundadır" diyerek "Acıyı minimuma indirme çabası, seçime katılımı gerektirir" önerisinde bulunuyor. Haklı. Reform ve devrim, daha adil ve özgür bir dünya ile aşağıdan sosyalizm fikirleri etrafında ayrışan özgürlükçü solcular Türkiye'de kitlelerin acil talepleri etrafında birleşerek güçlü bir siyasi alternatif yaratabilir.
2007 bağımsız sol kampanyaları ve 2010 Yetmez ama Evet kampanyası tam "acıyı minimuma indirmeyi" hedeflediği için başarılı oldular. "Kürt sorununda barış, tüm ezilenlere özgürlük ekseninde" Türkiye çapında güçlü bir muhalefet yaratabiliriz. Aynı zamanda emekçi sınıfların acil talepleri içinde etkin kampayalar başlatabilir ve bu kampanyalar Türkiye kapitalizmi (kaçınılmaz olarak) dünya gibi krize girdiği an emekçi sınıfların kararlı direnişine şimdiden hazırlık yapabilir.
Yeni bir parti ve program tartışmasını özgürlükçü solun gündemine koymak daha baştan binlerce aktivistin tartışmadan çekilmesine yol açar. Özgürlükçü solda duran partilerin bir araya gelmesi, ittifak kurması da yetmez. Gereken çok sayıda bireyin harekete geçmesini mümkün kılan bir formdur. Ancak ortak, asgari talepler etrafında, açık ve şeffaf olarak örgütlenen demokratik kampanyaları birlikte yaratabiliriz.
2014'te yerel seçimler ve cumhurbaşkanlığı seçimi yapılacak. 2015'te genel seçimler var. Bugünden seçimlere hazırlanmalıyız. Özgürlükçü sol, ne istediği belirgin ve topluma seslenen siyasi bir harekete dönüşürse:
1) Toplumda sol olarak okunan CHP ve ulusalcı siyasetlerin sağcı olduğunu gösterebilir
2) AKP'nin tabanındaki emekçi sınıflara seslenmeyi başaran, onların acılarını dindirmek için etkin siyasetler ve mücadele yöntemlerini ortaya koyan özgürlükçü sol, hükümet partisinin önünü 4. döneminde kesebilir.
Aksi takdirdeki mevcut muhalefetin sağcılığı ve gericiliği AKP'yi (merkez sağı) güçlendirmeye devam edecektir.