Enerji Bakanı Taner Yıldız, yangın sonucunda işçilerin öldüğü ve yüzlercesinin mahsur kaldığı kömür ocağını işleten Soma Holding'in patronuna, işçi sağlığını ve işçi güvenliğini dikkate aldığı için 10 ay önce teşekkür etmiş!

Soma’da madencileri diri diri toprağın altına gömen, her şeyi özelleştiren, şirketlere hiçbir denetim uygulamayan, iş güvenliğini sağlamayan hükümettir.

İşçi ölümlerine son!

Madenlerde patronlara denetim!

Her işçiye iş güvenliği ve insanca yaşayacak ücret!

Nuran Yüce

Geçtiğimiz günlerde Enerji Bakanlığı’ndan Orman Bakanlığı’na “Orman, milli park gibi birçok isimle korunan alanların sayılarının hızla artması yatırımların ve ekonominin önünü kesiyor. Bunları artık sınırlayın” çağrısı yapıldı. Bu uzun bir zamandır hükümetin söyleminde ve uygulamalarında da sıkça dile getirilen bir talep. Ülke ekonomisine hızla kazandırılması gereken alanlar olarak bahsettikleri ise; Milli Parklar, sulak alanlar, ormanlar, doğal sit alanları. Bahsedilen bu alanların yüz ölçümünün toplamı, Türkiye’nin yüz ölçümünün ancak yüzde dördüne denk geliyor. Yüzde dörde bile tahammül edemeyen bir hükümet politikasından bahsediyoruz, bu politikanın ekolojik ve sosyal yıkımını günbe gün yaşıyoruz. Son on yılda Türkiye, Kayseri büyüklüğünde ormanlık alanı, sulak alanlarının yüzde 40’ını kaybetti. Karbon salım oranları 1990’a göre 2012 yılında yüzde 133 oranında artı. Bu kayıp ve artışların bizler için anlamı ise ekolojik, ekonomik ve sosyal özetle yaşamsal açıdan büyük bir yıkım demek.

Meltem Oral

Karl Marx’tan bahsetmenin demode olduğu günlerde değiliz. Das Kapital yeniden bir fenomen haline geldi. Bu kez, Marx’ın Kapitalinden 150 yıl sonra, Thomas Piketty tarafından yazılan ve aynı ismi taşıyan ‘21. Yüzyılda Kapital’ gelir adaletsizliğini ana akım medyanın ve ekonomi yazarlarının gündemine soktu.

10 Ağustos’ta gerçekleşecek cumhurbaşkanlığı seçimlerinde barıştan yana tutum alan adayı destekleyeceğiz.

Cumhurbaşkanı, barışın cumhurbaşkanı olmalı.

Özgürlüğü savunan adayı destekleyeceğiz, özgürlüğü kısıtlanan, baskı altına alınan bireylerin ve toplumsal grupların arasında öncelik-sonralık ilişkisi kurmayan, tüm özgürlükleri aynı anda savunan bir cumhurbaşkanı istiyoruz.

Türkiye’nin uzun zamandır patlamaya hazır bomba gibi duran bir gündemi var: Suriyeli sığınmacılara yönelik ırkçılık.

Bir milyondan fazla Suriyeli Türkiye’de. Kamplarda kalmak istemeyen Suriyelilerin payına düşense sefalet, açlık ve ırkçı saldırganlık. Irkçılık ve milliyetçilik Türkiye’nin uzak olduğu konular değil. Devletin resmi ideolojisi Kürtlere, Müslüman olmayan azınlıklara yönelik tepeden tırnağa ayrımcı bir politikaya sahip. Elbette toplumun büyük çoğunluğu da devlet eliyle işlenen bu ayrımcı fikirlerden farklı veçhelerde etkileniyor. Ancak söz konusu Suriyeliler olunca başka bir durumla karşı karşıyayız.

DSİP 24-25 Mayıs tarihlerinde İstanbul’da kadın konferansı gerçekleştirecek.

Hiç bitmeyen konulardan biri kadının özgürlük mücadelesi. Kürtaj hakkından, cinsel özgürlüğe, medyada, günlük hayatta kullanılan dile, temsil hakkından, islamofobinin görüntülerine kadar her alanda mücadele etmek zorunda olduğumuz bir konu.

150 yıl önce Çerkesya’da, şu anda olduğundan çok daha fazla Çerkes yaşamaktaydı. 21 Mayıs 1864 tarihi ile özdeşleşen vahim süreç, Çerkeslerin büyük bir kısmının hayatlarına mâl olmakla kalmadı, kalanları da anayurtlarından etti.

Çarlık Rusya’sının planlı bir şekilde yürüttüğü bu kıyım, sürgün, ve ‘temizlik’ hareketi açık bir “SOYKIRIM”dır.

Cumhurbaşkanlığı seçimi Türkiye’nin gündemini belirliyor. Kimin cumhurbaşkanı olacağı, özellikle Erdoğan’ın cumhurbaşkanı adayı olup olmayacağı siyasal saflaşmanın temel öğesi durumunda.

Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığına hayır!

Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olmasını istemiyoruz. AKP hükümeti 17 Aralık’ta açığa çıktığı gibi, bir dizi alanda yolsuzluğa bulaşmış durumdadır ve her türlü işaret kesinlikle gösteriyor ki, Erdoğan bütün bu yolsuzluk sürecinin merkezinde konumlanmaktadır.

Erdoğan, artık her tutumuyla neden cumhurbaşkanı olmaması gerektiğini ya da sadece seçmenlerin bir kesiminin cumhurbaşkanı olabileceğini gösteriyor.

Özdeş Özbay

27 Mayıs 2013 günü Belediyenin iş makinelerinin yıkım yapmak ve Taksim Yayalaştırma Projesi’ni uygulamak amacı ile Gezi Parkı’na girmesiyle birlikte bir grup aktivist makinelerin önüne geçmişlerdi. Hemen her gün polis ve zabıta şiddeti ile karşılaşılması giderek eylemcilerin sayısını artırmış ve 31 Mayıs gecesi ülke tarihinin gördüğü en büyük kitle ayaklanmasına dönüşmüştü. 2 hafta süren Gezi direnişi polisin saldırısının ardından park forumlarına çekildi. Başlangıçta yüzlerce kişinin katıldığı forumlar birkaç ay içerisinde sönümlenerek geride olumlu ve olumsuz büyük bir deneyim bıraktı.

Penguenler vardı mesela. Önce medyada sonra da Gezi pankartlarında, sokak duvarlarında, capslerde yer aldı penguenler. Gazdan etkilenen sokak köpeğinin yüzüne talsit sıkan gençler, TOMA’nın önünde gitar çalan gösterici, polis şiddetinden bıkıp çırılçıplak polisin üzerine üzerine yürüyen adam, duran adam, duran kadın vardı.

Gezi direnişi bir kez “occupy Taksim” sloganına dönünce dünyadaki hareketleri takip eden, ondan heyecan duyan, büyük çoğunluğu 90 doğumlu olan gençler en önde sokağa döküldü. Tesadüf değil diğer meydanlarda gördükleri gibi yanlarında çadırları ile geldiler.

Roni Margulies

Ne kadar müthiş bir demokrasi var bizde! Bu kadar çok seçim yapmaktan, oy kullanmaktan içimiz dışımız demokrasi oldu.

Fakat farkına varan oluyor mu, bilemiyorum, pek bir şey değişmiyor. Üstelik sadece şu aralar değil, ta 2002’den beri değişmiyor.

AK Parti’nin karşısına doğru dürüst bir muhalefet çıkmıyor, AK Parti kazanıyor. Ta 2002’den beri.

Muhalefet AK Parti’nin niye kazandığını anlamıyor, anlamadığı için de halkın hiç ilgisini çekmeyen aynı muhalefet hattını sürdürüyor, AK Parti yine kazanıyor.

Can Irmak Özinanır

Maidan (Meydan) ayaklanmasının ardından başlayan kriz Rusya’yı giderek AB-ABD ve Rusya arasındaki emperyalist hegemonya savaşının cephelerinden birisi hâline getiriyor. Ukrayna’nın batısı ile doğusu ve güneyi arasında giderek bölünmeye doğru giden çatışmalar ortaya çıkarken hem Rusya’dan hem de Ukrayna’dan “askeri çözüm”ün çok da uzak olmadığı sinyalleri veriliyor. Ayaklanma sonrasında Rusya yanlısı oligarklar iktidarı kaybederken, kitle hareketi içinde aktif rol alan faşist Svoboda (Özgürlük) Partisi iktidar ortağı olmayı başardı.

Türk-İş’in, yaptığı hesaplamalara göre, bu yıl Nisan ayında dört kişilik bir ailenin açlık sınırı bin 167 liraya, yoksulluk sınırı ise 3 bin 802 liraya yükseldi. Gıda harcamalarındaki fiyatlar 2014 yılının ilk dört ayında yüzde 8, son bir yılda ise yüzde 15 arttı.

Araştırmada, dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken gıda harcaması tutarı, "açlık sınırı" olarak nitelendiriliyor. Gıda harcaması ile birlikte giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer harcamaların toplam tutarı da "yoksulluk sınırı" olarak tanımlanıyor.

Faruk Sevim

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi verilerine göre, 2014 yılı Nisan ayında 115 işçi, yılın ilk 4 ayında ise 396 işçi yaşamını yitirdi. İnşaat işkolunda 108 işçi, tarım ve orman işkolunda 56 işçi, taşımacılık işkolunda 47 işçi, ticaret, büro, eğitim, sinema işkolunda ise 33 işçi yaşamını yitirdi.

28 Nisan: Roboski/ Uludere Katliamının 27. ayında İzmir’de Roboski İçin Adalet Girişimi eski Sümerbank önünde bir basın açıklaması yaptı.

1 Mayıs: İstanbul’da fiili OHAL ilan edildi. Emekçilerin Taksim ısrarına polis terörüyle karşılık veren hükümet İstanbul’da hayatı durduran önlemler aldı. Birçok noktada saldıran polis 71 kişiyi yaraladı, 142 iki kişiyi ise gözaltına aldı. Tüm önlemlere rağmen tek başına meydana girmeyi başaran Aydın Silier ise üzerinde “8 saat” yazan bir pankartla durma eylemi yaptı.

Dijital sayı 27 - 11 Mayıs 2021 (pdf)

Dijital sayı 26 - 27 Nisan 2021 (pdf)

Dijital sayı 25 - 6 Nisan 2021 (pdf)

Dijital sayı 24 - 23 Mart 2021 (pdf)

Dijital sayı 23 - 16 Mart 2021 (pdf)

Abone olun

Dostlarımız

Marksist.org

Marksizm 2013

dsip
















Su Hakkı Kampanyası